Zorunluluk hali (ıztırar hali) bir kimsenin kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka surette korunma olanağı bulunmayan ağır ve kesin bir tehlikeden kendisini veya başkasını kurtarmak amacıyla gerçekleştirdiği eylemdir.
Zorunluluk halinde, kişinin kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği hareket sebebiyle ceza sorumluluğu yoktur.
Meşru savunmadan farklı olarak zorunluluk halinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur.
Zorunluluk hali 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda hukuka uygunluk nedeni olmaktan çıkarılıp kusuru kaldıran neden haline getirilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması durumunda “beraat kararı” verilmesine (CMK m. 223/2-d) karşın, zorunluluk halinin bulunduğu olaylarda “ceza verilmesine yer olmadığı kararı” verilecektir (CMK m. 223/3-b)
Zorunluluk Hali (Iztırar Halinin Koşulları)
Ceza Muhakemesi Kanunu anlamında zorunluluk halinin oluşabilmesi için bazı şartların beraber gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartları şu şekilde sıralayabiliriz:
Tehlikeye İlişkin Koşullar
Zorunluluk halinden söz edebilmek için sağlığa, özgürlüğe, onur ve saygınlığa veya mal varlığına yönelik bir tehlike bulunmalıdır. Tehlikenin güncel, ağır ve kesin olması gerekir. Güncellikten anlaşılması gereken gerçekleşen tehlikeler ile henüz gerçekleşmemiş olmakla birlikte, gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılan tehlikelerdir.
Tehlike Kişinin kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik olmalıdır. Zorunluluk halinden bahsedebilmek için kişinin illa kendisine yönelik bir tehlike olmasına gerek olmayıp başkasına ait bir hakka yönelik bir tehlikede bu kapsamdadır.
Tehlikenin ortaya çıkmasına bilerek neden olunmamalıdır. Zorunluluk hali yasa hükmünden yararlanacak kişinin tehlikenin ortaya çıkışında kasten hareket etmemiş olması gerekir.
Tehlikeye karşı koyma yükümlülüğünün bulunmaması gerekir.
Korunmaya İlişkin Koşullar
Tehlikeden başka türlü korunma olanağı bulunmamalıdır. Tehlikeden kurtulmak için başka türlü hareket edebilme olanağının bulunması durumunda zorunluluk halinin varlığından söz edilemez.
Tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında orantı olmalıdır. Tehlikeye uğrayan hak ile zarar verilen hak arasında bir denge varsa veya tehlikeye uğrayan hak zarar verilen haktan daha üstünse orantı olduğu kabul edilir.
Üçüncü Kişi Yararına Zorunluluk Hali
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 765 sayılı Türk Ceza Kanunuyla aynı şekilde, üçüncü kişi yararına yapılan hareketlerinde zorunluluk hali oluşturabileceğini kabul etmiştir. Bu durumda üçüncü kişinin tehlikeden kurtulmayı isteyip istememesi önemli değildir.

Yüksek Mahkeme Kararları
Y.C.G.K. E. 2002/10-290 K. 2002/416 K.T. 03.12.2002
MEŞRU SAVUNMA VE ZORUNLULUK HALİ
HIRSIZLIK MALININ DEĞERİNİN AZ OLMASI
YAĞMA SUÇUNDA DAHA AZ CEZAYI GEREKTİREN HALLER
MALA ZARAR VERME SUÇU
Mala zarar vermek suçundan sanık Ethem A.’in TCY.nın 518/1, 80, 522, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 798.525.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine ilişkin Adaklı Sulh Ceza Mahkemesince verilen 22.1.2001 gün ve 10/3 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz olunmakla, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 29.4.2002 gün ve 11592/17431 sayı ile;
“Sanığın müştekinin çayırına sırf zarar vermek kastıyla hayvanlarını soktuğuna ilişkin kanıtlar açıklanmadan ve suçun TCK.nun 518/2 ve 3. fıkralarına uygun düşüp düşmeyeceği tartışılmadan TCK.nun 518/1. delaleti ile 516/ilk maddesi gereğince ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 7.6.2002 gün ve 6/11 sayı ile;
“Sanığın dışa yansıyan hareketi, özel mülk olan ve su kenarında bulunan şikayetçinin ziraat arazisine hayvanlarını sokmaya devam etmekteki ısrarcı tutumudur. Birkaç kez uyarılmasına rağmen eylemini sürdürmesi, bilerek ve isteyerek zarar verme kastıyla hareket ettiğini ortaya koymaktadır.
Aynı yörede yaşayan ve çobanlık yapan sanık, uyarılmış olmasına rağmen eylemini sürdürdüğünden, hayvan otlatmak kastıyla değil, sırf zarar vermek kastıyla hareket ettiğinin kabulü gerekmiştir.” görüşüyle ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Üst C.Savcısı tarafından temyizi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 11.11.2002 gün ve 143471 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın mala zarar vermek suçundan TCY.nın 518 inci maddesinin 1 inci fıkrası ile cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, hakkında TCY.sının 518 nci maddesinin hangi fıkrasının uygulanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
TCY.nın 518 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, hayvanlar vasıtasıyla işlenen kasdi ızrar suçları, 2 inci fıkrasında ise otlatmak maksadıyla başkasının arazisine hayvan sokmak fiilleri yaptırım altına alınmıştır. Fail hayvanlarını araziye sırf zarar vermek amacıyla sokmuşsa 1 inci fıkradaki, zarar verme amacı taşımadan başkasının arazisine hayvan sokmuş veya girmesine göz yummuşsa 2 nci fıkradaki suç oluşur. İki fıkrayı birbirinden ayıran en önemli ölçüt görüldüğü gibi failin saikidir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda da; sırf zarar vermek amacıyla hayvan sokulmasında ızrar, otlatmak maksadıyla hayvan sokulmasında ise 2 inci fıkradaki suçun oluşacağı kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında kanıtlar irdelendiğinde;
Şikayetçi Şükrü Uç., şikayet dilekçesi ve duruşmada, çobanlık yapan sanık tarafından çayırlarının tamamen otlatılmak suretiyle kendisine zarar verildiğini, köy heyeti tarafından otlatılma yapılmaması hususunda yapılan duyuruya rağmen sanığın buna uymadığını beyan ederek, sanıktan şikayetçi olmuştur.
Sanık Ethem A., C.Savcılığında, hayvanları otlattığı yerin şahıs malı olmayıp, iki köyün merası olduğunu savunmuş,
Duruşmada ise suçlamaları red etmiştir.
Tanık İbrahim Uç. aşamalarda; sanığın şikayetçiye ait çayırda küçük baş hayvanlarını otlattığını,
Tanıklar Hasan U. ve Burhanettin U. aşamalarda; çayırın otlatılmış olduğunu, ancak kim tarafından otlatıldığını bilmediklerini,
Tanık Mehmet Salim Uç., C.Savcılığında, tanık İbrahim Uç.’ın beyanlarına benzer anlatımda bulunmuş, duruşmada ise; sanığın bütün ikazlarına rağmen iki seneden beri hayvan otlatarak kendilerine zarar verdiğini,
Tanık Mehmet U.’da diğer tanıklarla benzer anlatımda bulunarak, sanıkla şikayetçinin arazilerinin bitişik olduğunu, beyan etmişlerdir.
Mahalli bilirkişi Ali U., sanığın, şikayetçinin zilyetliğinde olan çayır vasfındaki taşınmaza, uyarılmasına rağmen yıl boyunca hayvanlarını sokarak çayır ve elmalarına zarar verdiğini söylemiştir.
Erbaşlar köyü muhtarı ve köy ihtiyar heyeti üyeleri tarafından düzenlenen 15.6.2000 tarihli tutanakta da, şikayetçinin Karaağaç mevkiindeki çayırlarının çoban Ethem A. tarafından otlatıldığı ve otların tamamen yok olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi, gerek şikayetçinin iddiası gerekse tanık anlatımları, sanığın şikayetçinin zilyetliğinde bulunan taşınmazda hayvanlarını otlatarak ona zarar verdiği yönündedir. Bu fiil TCY.nın 518 inci maddesinin 2 nci fıkrasındaki suçu oluşturmaktadır. Aynı maddenin 1 inci fıkrasındaki suçun oluşması için sanığın “sırf zarar verme” amacıyla hareket etmesi gerekmektedir. Sanığın böyle bir amaçla hareket ettiği yönünde dosyada herhangi bir kanıt bulunmamaktadır, ayrıca Yerel Mahkemece, sanığın elma ağaçlarına da zarar verdiği kabul edilerek ızrar kastıyla hareket ettiği kabul edilmiş ise de, bu kabul mahalli bilirkişinin beyanına dayanmakta olup, şikayetçi tarafından dahi böyle bir iddia ileri sürülmemiştir. Toplanan kanıtlar, sanığın sırf zarar verme kastıyla hareket ettiğini göstermeye yeterli ve elverişli olmayıp, eylemin hayvanların otlatılması amacıyla gerçekleştirildiği anlaşıldığından olayda 518 nci maddenin 3 üncü fıkrasının uygulanma yeri bulunup bulunmadığı yönünde bir değerlendirme yapmaya da gerek bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi, sanığın zarar verme amacıyla hareket ettiği görüşüyle, direnme hükmünün onanması yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, tebliğnamedeki isteme uygun olarak 3.12.2002 günü oyçokluğuyla karar verildi.
Y.1.C.D. E. 1995/1274 K. 1995/1580 K.T. 05.06.1995
ZORUNLULUK HALİ
KASTEN ÖLDÜRME SUÇU
Zaruretin tayin ettiği hududu aşmak suretiyle H. Özüpak’ı kasten öldürmekten sanık A. E. Baş’ın yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne ait Adana Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 6.12.1994 tarih ve 286/413 s. hükmün Yargıtay’ca tetkiki C.Savcısı ile sanık taraflarından istenilmiş olduğundan, dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul edilerek, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak;
a- Maktul H.’ın tabancayı sanığa tevcih ettiği ve tetiğe bastığı silahın patlamadığı, sanığın evine koşmasına rağmen maktul tarafından takip edilerek eve girip tekrar tetiğe basması silahın patlamamasına rağmen şahsın hayatına yönelik tehlikenin devamı anında sanık A. E. Baş’ın eline geçirdiği bıçakla maktule vurmasında sanığın tamamen kanuni savunma koşulu içerisinde suç işlediğinin kabulü ile TCK. nun 49/2 maddesi uygulanması gerekirken bıçak vurduğu bölge nazara alınarak ve sandalye ile vurarak saldırıyı def etmediğinden de bahisle TCK. nun 50 nci maddesinin uygulanması,
b- Kabule göre TCK. nun 50 nci maddesi uygulanırken cezanın asgari 1/6’sına kadar indirilebileceği nazara alınmadan 1/8’e kadar indirilmesi,
c- 20 nci maddenin uygulanmaması kanuna aykırı olup, sanık ve C.Savcısının lehe olan temyiz itirazları yerinde görülerek hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 05.06.1995 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Y.1.C.D E. 1982/2123 K. 1982/3160 K.T. 09.09.1982
ZORUNLULUK HALİ
KASTEN ÖLDÜRME SUÇU
DAVA: Zaruretin tayin ettiği hududu aşmak suretiyle Latif’i kasten öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Cebrail’in yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ve üzerine atılı öldürmeye teşebbüs suçundan beraatine ilişkin (Iğdır Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 16.03.1982 gün ve 167/29 sayılı hükmün C. Savcısı, sanık ve silahtan maada kısmının müdahil Cafer taraflarından Yargıtay’ca incelenmesi istenilmiş, sanık ile müdahil şartını yerine getirmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığı’ndan tebliğname ile dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR: 1 – Sanığın mağdur Cafer’e karşı eyleminden ötürü verilen beraat kararı temyiz isteğinin dışında kaldığından inceleme harici bırakılmıştır.
2 – Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın öldürme ve 6136 sayılı kanuna muhalefet suçlarının sübutu kabul, 6136 sayılı Kanuna muhalefet yönünden oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanığın TCK.nun 49. maddesinin uygulanmasıyla iktifa edilmesine ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine. Ancak:
A) Oluşa ve mevcut delillere göre sanık Cebrail’in maktul Cafer’e ateş ettiği sırada maktulün silahlı saldırısının devam etmemekte olduğu bu itibarla olayda haksız bir tecavüzün devamı sırasında yasal savunmaya matufen ateş etme durumunun mevcut olmadığı anlaşılmış, nitekim mahkemece de (şimdi böylemi oldu?) diyen Cebrail’e, Latif’in (evet böyle oldu) diye karşılık vermesi üzerine sanık Cebrail’in sığındığı oda kapısını açarak 2 el ateş etmek suretiyle maktul Latif’i öldürdüğü kabul edilmiş olmasına nazaran sanık yönünden nefse karşı vaki haksız bir taarruzu, filhal defi zaruretinin bais olduğu mecburiyet hali ( zorunluluk hali ) bulunmamış, yasal savunma olmayınca savunma hududunu tecavüzün de bahis konusu olamayacağı aşikar bulunmuş şu durumda sanığın eylemi ağır tahrik altında maktulü kasten öldürme suçunu oluşturmuş olmasına rağmen hakkında TCK.nun 448, 51/2. maddeleri yerine 50. maddenin tatbiki cihetine gidilmesi,
B) Kabule göre de, 50. maddenin son fıkrası uyarınca kamu hizmetlerinden muvakkat memnuniyet cezası verilmemesi,
SONUÇ: Yasaya aykırı, müdahil ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, itirazı reddedildiğinden sanığın depo parasının gelir kaydına, müdahilin depo parasının geri verilmesine 9.09.1982 gününde oybirliği ile karar verildi.
Eskişehir Ceza Avukatı Mahmut Rasul Uyanık saygıyla sunar.