Zincirleme Suç Nedir?

Zincirleme suç bir suçun işlenmesi kararıyla bir kişiye karşı aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesidir.

Zincirleme suç hükümleri tek bir fiille birden fazla kişiye karşı suç işlenmesi durumunda da uygulanacaktır.

Bir suçun temel şekli ile daha az ve daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri aynı suç sayılarak zincirleme suç hükmü kapsamına girecektir.

Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçları bakımından zincirleme suç hükümleri uygulama alanı bulmaz.

Zincirleme Suç Madde Düzenlemesi

Zincirleme suç hükmü Türk Ceza Kanunu madde 43’te düzenlenmiştir. Düzenleme şu şekildedir:

  • Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
  • Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
  • Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.

Zincirleme Suç Madde Gerekçesi

Zincirleme suç hükmünün gerekçeli metni aşağıdaki gibidir:

“Müteselsil suç” yerine zincirleme suç kavramı benimsenmiştir. Zincirleme suç hâlinde aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç işleme kararı kapsamında işlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle, kişiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat cezanın miktarı artırılmaktadır. Ancak, bu durumda cezanın artırım oranları Tasarıya göre yükseltilmiştir.

Bir suçun aynı suç işleme kararı kapsamında olsa da değişik kişilere karşı birden fazla işlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kişiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı hükümleri uygulanır.

Maddenin ikinci fıkrasında, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenen suçlardan dolayı sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle, uygulamamızda karşılaşılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıştır. Örneğin bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

Zincirleme suç
Eskişehir avukat

Yargıtay Kararları

5. Ceza Dairesi Kararı

YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2011/3866 Karar Numarası: 2011/5015 Karar Tarihi: 28.06.2011

ZİNCİRLEME SUÇ

HAKİMİN CEZAYI BELİRLEMESİ

CİNSEL TACİZ SUÇU

ÖZETİ: Sanığın, katılan mağdur İ.’e karşı aynı suç işleme kararı ve belirli zaman aralıklarıyla ağ­zına organ sokmak suretiyle zincirleme bi­çimde nitelikli cinsel istismarda bulunduğu, mağdure E.’ye yönelik onu porno film izle­meye zorlayıp, diğer mağdura yönelik cinsel içerikli eylemini de zorla seyretmesini ve görmesini sağlar şekilde gerçekleştirdiği ey­lemleri zincirleme biçimde cinsel taciz olarak kabul edilmiş ise de; 5237 sayılı TCK. nun 43. maddesine göre zincirleme suçun oluşumu için aynı suçun değişik zamanlarda işlenmesi gerektiği, eylemlerin aynı zamanda vaki ol­ması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak 61-1. maddesi ge­reğince temel ceza belirlenirken bu hususun alt sınırdan uzaklaşma nedeni sayılabileceği nazara alınıp, kanunda öngörülen birden fazla suçun farklı zamanda işlenme koşulu­nun her iki mağdura yönelik olaylarda nasıl gerçekleştiğine ve fiiller arasındaki kesintiye ilişkin gerekçeler kararda yeterince gösterilip tartışılmadan cezalarının 43. maddeyle arttı­rılması, bozmayı gerektirmiştir.

Dava ve Karar: Katılan mağdur İ. K.’ın ruh sağlığını bozacak ve zincirleme biçimde çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve mağdure E. E.’ın ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçlarından sanık S. Y.’ın yapılan yargılanması sonunda; katılan mağdur İ.’e yönelik atılı suçtan ve mağdure E.’ye yönelik zincirleme biçimde cinsel taciz suçundan mahkumiyetine dair, Hatay 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25/05/2010 gün ve 2009/50 Esas, 2010/142 Karar sayılı kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi C.Savcısı ile sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelendi;

Sanık müdafiin süresinden sonra vaki duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK. nun 318. maddesi uyarınca REDDİYLE, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın, katılan mağdur İ.’e karşı aynı suç işleme kararı ve belirli zaman aralıklarıyla ağzına organ sokmak suretiyle zincirleme biçimde nitelikli cinsel istismarda bulunduğu, mağdure E.’ye yönelik onu porno film izlemeye zorlayıp, diğer mağdura yönelik cinsel içerikli eylemini de zorla seyretmesini ve görmesini sağlar şekilde gerçekleştirdiği eylemleri zincirleme biçimde cinsel taciz olarak kabul edilmiş ise de; 5237 sayılı TCK. nun 43. maddesine göre zincirleme suçun oluşumu için aynı suçun değişik zamanlarda işlenmesi gerektiği, eylemlerin aynı zamanda vaki olması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak 61/1. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken bu hususun alt sınırdan uzaklaşma nedeni sayılabileceği nazara alınıp, kanunda öngörülen birden fazla suçun farklı zamanda işlenme koşulunun her iki mağdura yönelik olaylarda nasıl gerçekleştiğine ve fiiller arasındaki kesintiye ilişkin gerekçeler kararda yeterince gösterilip tartışılmadan cezalarının 43. maddeyle arttırılması,

Sanığın, üvey kızı olan mağdure E.’ye yönelik cinsel taciz suçunu aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle işlediği halde, sanığa cinsel taciz suçundan verilen cezadan TCK. nun 105/2-1. cümlesi uyarınca yarı oranında artırım yapılması yerine aynı gerekçe ile ve fakat yasal koşulları bulunmadığı halde 105/2-son cümlesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek hükmün karıştırılması ve bu suretle sanığa fazla ceza tayini,

Sonuç: Kanuna aykırı, C. Savcısı ve sanık müdafin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kısmen resen de temyize tabi olan hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.06.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


11. Ceza Dairesi Kararı

YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2009/17097 Karar Numarası: 2012/1467 Karar Tarihi: 14.02.2012

ZİNCİRLEME SUÇ

ÖZETİ: TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan, ‘‘değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi’‘ ifadesi nede­niyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, bir kişiye karşı aynı suçların mutlaka değişik zamanlarda işlen­mesi gerekli olup, somut olayda, suçta kullanılan her iki bel­genin aynı kast altında yurt dışına çıkmak amacıyla aynı anda düzenlendiği, belgelerin farklı zamanlarda düzenlendiğine dair delil bulunmadığı dikkate alındığında, eylemin zincirleme suç kapsamında kalmadığı gözetilmelidir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine: Ancak;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.06.2010 tarihli ve 2010/11-98,143 sayılı kararında da belirtildiği gibi, 5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan, ‘‘değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi’‘ ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, bir kişiye karşı aynı suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gerekli olup, somut olayda, suçta kullanılan her iki belgenin aynı kast altında yurt dışına çıkmak amacıyla aynı anda düzenlendiği, belgelerin farklı zamanlarda düzenlendiğine dair delil bulunmadığı dikkate alındığında, eylemin zincirleme suç kapsamında kalmadığı gözetilmeden, sanığa verilen cezanın zincirleme suç hükümleri uyarınca artırılması suretiyle fazla ceza tayini,

Yasaya aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 14.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı

YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas Numarası: 2009/9-259 Karar Numarası: 2010/47 Karar Tarihi: 02.03.2010

ZİNCİRLEME SUÇ

FİKRİ İÇTİMA

KISA SÜRELİ HAPİS CEZASINA SEÇENEK YAPTIRIMLAR

CEZA HUKUKUNDA TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ

HÜKÜMLÜYE VERİLEN ÖZEL İZİN

5237 s. TCK/43, 44, 50, 62, 152, 172, 265

Sanık Adnan’ın, görevi yaptırmamak için direnme suçundan 5237 sayılı TCY’nın 265/1, 62 ve 50. maddeleri uyarınca iki kez 3000 YTL adli para cezası ile, kamu malına zarar verme suçundan 5237 sayılı TCY’nın 152/1-a, 62 ve 50. maddeleri uyarınca 6000.-YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezalarının 12000.-YTL olarak toplanmasına, sanığın eylemleri bütün olarak görevliye etkin direnme suçunu oluşturduğundan hakaret suçundan ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin, İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen 28.06.2006 gün ve 171-498 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce 22.10.2009 gün ve 3748-10518 sayı ile;

“Mükerrer olan sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması ve sanığın sübut bulan görevli memurlara hakaret suçu yönünden de bu suçun direnme suçunun unsuru olmaması nedeniyle ayrıca cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak;

1- Sanığın görevli memurlara direnme eylemlerinin aynı zaman dilimi içinde ve hukuki kesintiye uğramadan gerçekleşmesi sebebiyle tek suç oluşturacağı ve hukuki durumunun buna göre takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeyerek, iki suç kabulüyle yazılı şekilde hüküm tesisi,

2- Sanık hakkında işlediği suçlar dolayısıyla tayin edilen cezaların toplanmasına hükmedilmesi suretiyle 5275 Sayılı Kanunun 99. maddesine muhalefet edilmesi” isabetsizliklerinden bozulmuştur.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise 22.12.2009 gün ve 278087 sayı ile;

“TCY’nın 265. maddesinde düzenlenmiş bulunan “görevi yaptırmamak için direnme” suçunda, mağdur sayısının birden fazla olması durumunda TCY’nın 43/2. maddesindeki zincirleme suç hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı konusunda ortaya çıkan sorunun çözülmesi gerekmektedir.

Görevi yaptırmamak için direnme suçunun, kamu yönetiminin güvenirliğine ve işleyişine yönelik olduğunda kuşku yoktur. Ancak suçun hareket öğesi, kamu görevlisine karşı cebir ve tehdit kullanılmasıdır. Bu şekilde eylem doğrudan kamu görevlisine yönelmektedir.

TCY’nın 265. maddesi ile hem kamu yönetiminin hukuksal yararı korunmakta hem de kamu görevini yerine getiren görevlilerin vücut bütünlüğü ile kişilik haklarına ilişkin hukuksal koruma sağlanmakta olduğu kabul edilmelidir. Bu noktadan hareketle eylemin, kamu düzeninin işleyişinden sorumlu kamu yönetiminin yanında suçun unsurlarından olan yaralama ve/veya tehdit suçlarının mağduru olan kamu görevlisine de yönelmiş sayılacağı açıktır. Bu doğrultuda, sözü edilen eylemle karşı karşıya gelen kamu görevlilerinin sayısının birden fazla olması durumunda, “aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek fiille işlenmiş olması” söz konusu olacağından TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak özel dairenin (1) no’lu bozma kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Türk Milleti Adına

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCY’nın 265. maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunda, direnilen kamu görevlilerinin sayısının birden fazla olması durumunda sanık hakkında TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanmasının olanaklı olup olmadığına ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Sanık Adnan’ın içinde bulunduğu aracın hatalı sollama yapması üzerine 05.04.2006 günü gecesi saat 01.55’de müşteki polis memurları Çağan ile Metin tarafından durdurulduğu, araç sürücüsü hakkında yasal işlem yapılmak istendiği sırada araçtan inen ve alkollü olan sanığın müştekiler Çağan ve Metin’in yanına gelerek “benim bulunduğum aracı nasıl durdurursunuz lan…” şeklinde sözler söylediği, ekip otosunun tavan üst kısmına ve sol arka kapısına eliyle ve ayağıyla vurarak zarar verdiği, görevlilerce yakalanmak istendiği sırada her iki polis memuruna fiziksel olarak direndiği, hakkında yasal işlem yapılmak üzere ekip aracına bindirilip götürülmek istendiğinde “siz beni nasıl alırsınız, yarın çıkınca hepinizi bombalayacağım” şeklindeki sözleri söylediği, sanığın bu müştekilerce zorla araca bindirilip diğer müştekilerin bulundukları yere götürülerek onlara teslim edildiği, polis karakoluna götürülmek üzere ekip otosuna bindirilirken sanığın bu kez görevli polis memurları Saim, Mehmet, Şerif ve İlker’e “hepiniz Pontussunuz, şerefsizsiniz, çorbacı amirlerinize 50 milyar lira verip sürdüreceğim, bombalattıracağım” diyerek polis aracına binmek istemediği ve direndiği, ancak zor kullanılarak etkisiz hale getirildiği, sanık hakkında açılan kamu davasının sonunda yerel mahkemece sanığın iki ayrı polis ekibine direnmesinin iki ayrı görevliye direnme suçunu oluşturduğunun kabul edilerek TCY’nın 265/1. maddesinin iki kez uygulanması suretiyle cezalandırılmasına karar verildiği, sanığın direnme sırasında görevlilere hakaret etmesinin de direnme eyleminin içinde bulunduğu gerekçesiyle ayrıca ceza tayin edilmediği, özel dairece “sanığın görevli memurlara direnme eylemlerinin aynı zaman dilimi içinde ve hukuki kesintiye uğramadan gerçekleşmesi sebebiyle tek suç oluşturacağı” isabetsizliğinden yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği, Yargıtay C. Başsavcılığının ise, sanık hakkında TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanması gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCY’nın “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” şeklinde zincirleme suç, ikinci fıkrasında ise; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle de zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiştir.

Aynı nev’iden fikri içtima halinde, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacak, ancak bu ceza TCY’nın 43/1. maddesine göre artırılacaktır.

Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliğidir. Bazen suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun yasal tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Bazı suç tiplerinde ise, yasadaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide “seçimlik hareketli suçlar” olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden bir-kaçının ya da tamamının yapılması halinde de birden fazla suç değil tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için yasada sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s.171 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s. 151 vd.).

Öte yandan; TCY’nın 43. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” şeklindeki hüküm uyarınca, aynen zincirleme suçta olduğu gibi, kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında maddenin 2. fıkrasında düzenlenen aynı nev’iden fikri içtima kuralı da uygulanamayacaktır. Başka bir anlatımla, TCY’nın 43/3. maddesinde sayılan bu suçlarda; fail, mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacaktır.

765 sayılı TCY’nın 79. maddesinde hem aynı nev’iden fikri içtima, hem de farklı nev’iden fikri içtima halini kapsayan bir düzenleme öngörülmüş iken 5237 sayılı TCY bu iki hali birbirinden ayırmıştır. Buna göre, aynı nev’iden fikri içtima söz konusu olduğunda ceza miktarının belirlenmesi yönünden zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanarak cezada belirli bir miktar artırım yapılırken, farklı nev’iden fikri içtima ise yasanın 44. maddesinde ayrı bir başlık altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme şekli, suç sayısını belirlemede neticeyi değil, hareketi esas alan görüşü öne çıkarmanın bir sonucudur.

5237 sayılı TCY’nda, bazı suçlarda özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCY’nın 172/2. md.). Bu suçlar için özel bir aynı nev’iden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan ayrıca TCY’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.

Aynı nev’iden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;

1- Hareket ya da fiilin hukuksal anlamda tek olması,

2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,

3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,

4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.

Bu dört koşul birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır.

TCY’nın “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevini Yaptırmamak için Direnme” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;

“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

(4) Suçun, silahla ya da var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir. Hakaret suçunu oluşturacak eylemler bu suçun içine alınmadığından, suçun işlenmesi sırasında görevlilere hakaret edilmesi durumunda fail ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da cezalandırılacaktır. Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; kamu görevlisine, yerine getirdiği görevini yaptırmamak amacıyla cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden kullanılması gerekir.

Bu suçla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup; bu suçta, kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesini dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 765 sayılı TCY’nın yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulu’nun 26.11.2002 gün ve 279-406 sayılı kararında; “Bu suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökçen – A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, 5. cilt, Ankara, 2009, s. 5313; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan -Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s. 7700-7701).

Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramı üzerinde de durulmalıdır. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza Hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur ancak bir gerçek kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olanaklı ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökçen – A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s. 444; izzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s. 208-211; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s. 146-147; Yaşar Osman – Gökcan Hasan Tahsin -Artuç Mustafa, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s. 7702-7703).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

5237 sayılı TCY’nın 265. maddesinde düzenlenen görevini yaptırmamak için direnme seçimlik hareketli bir suç olup kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir ve/veya tehdit kullanılması ile suç oluşmaktadır. Sanık Adnan’ın olay gecesi içinde bulunduğu aracı, hatalı sollama yapması üzerine durduran ve yasal işlem yapmak isteyen müşteki polis memurları Çağan ile Metin’e “benim bulunduğum aracı nasıl durdurursunuz lan…” şeklinde sözler söylemesi, her iki polis memuruna fiziksel olarak direnmesi, ekip aracına bindirilip götürülmek istendiğinde “siz beni nasıl alırsızınız, yarın çıkınca hepinizi bombalayacağım” şeklindeki sözler söylemesi, bu müştekilerce zorla araca bindirilip teslim edildiği görevli polis memurları Saim, Mehmet, Şerif ve İlker’e polis karakoluna götürülmek üzere ekip otosuna bindirilirken “çorbacı amirlerinize 50 milyar lira verip sürdüreceğim, bombalattıracağım” diyerek polis aracına binmek istememesi eylemleri doğal anlamda birden fazla fiil ya da hareketi içermekte ise de, ortaya konulan bu davranışlar 5237 sayılı TCY’nın 265. maddesinde düzenlenen “görevini yaptırmamak için direnme” suçunun tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmakta olup, bu davranışların devam eden bir süreç içerisinde farklı görevlilere karşı tekrarlanarak gerçekleştirilmiş olması da bu sonucu değiştirmeyecektir.

Olayın gelişimi sırasında sanığın, cebir ve tehdit kullandığı polis memuru olan müştekiler suçun mağduru, kamu idaresi ise suçtan zarar gören konumundadır. “Görevini Yaptırmamak için Direnme” suçunun 5237 sayılı TCY’nın “Kamu idaresinin Güvenilirliğine ve işleyişine Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde düzenlenmiş olması da kamu görevlilerinin suçun mağduru olamayacakları anlamına gelmemektedir. Aksinin kabulü halinde, görevleri dışında kendilerine karşı cebir ve/veya tehdit kullanılması halinde işlenen bu suçların mağduru olacaklarında kuşku bulunmayan kişilerin, aynı suçlara görevlerinin ifası sırasında kamu görevlisi sıfatıyla maruz kaldıklarında ise suçun mağduru olmadıklarını ileri sürmek çelişkisine düşülecektir ki, bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.

Somut olayda, sanığın suçun yasal tanımında yer alan ve hukuksal anlamda tek bir fiili oluşturan davranışları, görevini ifa eden altı kamu görevlisine karşı görevlerini yaptırmamak için gerçekleştirmiş olması nedeniyle aynı nev’iden fikri içtimanın koşulları gerçekleşmiş bulunduğundan, sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanması gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, özel daire kararının (1) nolu bozma yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün görevi yaptırmamak için direnme suçu açısından sanığın eyleminin tek bir direnme suçunu oluşturmasına karşın iki ayrı direnme suçu kabul edilerek hüküm kurulması ve 5237 sayılı TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanmaması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyesi Orhan Koçak: “Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engelleme suçu 5237 sayılı TCK’nun 4. kısım Millete ve Devlete Karşı Suçların 1. bölümünde (Kamu idaresinin Güvenilirliğine ve işleyişine Karşı Suçlar) yer almış olup düzenleniş amacı KAMU OTORİTESİNİ SAĞLAMAYA yöneliktir. Memura hakaret suçundan zarar gören şahıslar olduğu halde memura direnme suçunda zarar gören kamu görevlileri değil, KAMU OTORİTESİ dolayısıyla da DEVLET’dir. Mağdurun tüzel kişilik olan devlet olması sebebiyle de 5237 Sayılı Yasanın 43/2. fıkrasında belirtilen birden fazla kişi unsuru söz konusu değildir, dolayısıyla da direnilen kişilerin devlet adına hareket etmesi ve devleti temsil etmeleri nedeniyle mağdur tekdir.

Ayrıca 5237 Sayılı Yasanın 265/1. fıkraya göre 6 aydan 3 yıla kadar ceza verilebilecekken beş kişiye direnildiğinde TCK’nun 43/2. fıkraya göre ceza artırılacak ve sonuç olarak daha hafif bir eyleme çok ceza verilirken daha ağır eyleme daha az ceza verilmesi sonucunu doğuracaktır. Direnen kişi açısından bir kişiye direnmek daha kolayken beş kişiye direnmek daha zor hatta kişi adedi fazlalaştıkça direnme imkansız hale gelebilir. Böyle bir sonuçta, hukukun temel ilkelerinden biri olan cezanın adil tayini kuralına uymaz.

İzah edilen nedenlerle itirazın reddi gerektiğinden çoğunluk kararına katılmıyorum” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz kurul üyesi ise: “yasa koyucunun bu suçu kamu idaresinin işleyişine karşı bir suç olarak düzenlediği, kamu görevlilerinin suçun mağduru olmadığı, direnilen görevli sayısının birden fazla olmasının 5237 sayılı TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanmasını gerektirmediği, bu nedenle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 22.10.2009 gün ve 3748-10518 sayı sayılı kararının (1) nolu bozma yönünden KALDIRILMASINA,

3- İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28.06.2006 gün ve 171-498 sayılı hükmünün görevi yaptırmamak için direnme suçu açısından sanığın eyleminin tek bir direnme suçunu oluşturmasına karşın iki ayrı direnme suçu kabul edilerek hüküm kurulması ve 5237 sayılı TCY’nın 43/2. maddesinin uygulanmaması isabetsizliklerinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 23.02.2010 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 02.03.2010 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


Eskişehir Avukat Mahmut UYANIK saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!