Tutuklama Tedbiri Nedir?

Tutuklama tedbiri Ceza Muhakemesi Kanunu 100-108 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanığın özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuran koruma tedbirine tutuklama denilmektedir.

Tutuklama, ceza değildir. Adından da anlaşılacağı üzere bir koruma tedbiridir. Tutuklanan kişinin cezası tutuklama halinde henüz kesinleşmemiştir. Bu sebeple tutuklama tedbiri ceza muhakemesinin olmazsa olmaz bir aracı değildir. Başka bir deyişle tutuklama tedbiri zorunlu olarak başvurulacak bir tedbir değildir, ihtiyaridir.

Tutuklamanın Koşulları

Tutuklamanın koşullarını maddi koşullar ve şekli koşullar olarak ikiye ayırabiliriz.

Maddi koşullar:

  • Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtların bulunması
  • Bir tutuklama nedeninin bulunması
    • Kaçma Şüphesi
    • Kanıtları Karartma şüphesi
    • Katalog suçların işlendiği şüphesi
  • Ölçülülük ilkesine uyulması ve tutuklama yasağı bulunmaması
    • Ölçülülük ilkesi ile ilgili hususlar ve tutuklama yasakları şunlardır:
      • İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
      • Suçun karşılığının yalnızca adli para cezası olması
      • Hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlar
      • Mahkemenin gaip veya kaçak olan sanık hakkında, duruşmaya gelmesi durumunda tutuklanmayacağı hususunda bir güvence vermiş olması

Şekli (Biçimsel) koşullar:

  • Yargıç ya da mahkeme kararı
  • Şüpheli veya sanığın mahkeme veya sulh ceza yargıçlığında huzurda bulunması
  • Müdafinin sorguda bulunması
  • Ceza muhakemesi koşullarının gerçekleşmesi
  • Gerekçe gösterilmesi
    • Gerekçede; kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerini ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren kanıtlar, somut olgularla ilişkilendirilerek açıklanmalıdır.
Eskişehir Ceza Avukatı - Tutuklama tedbiri
Eskişehir Ceza Avukatı – Tutuklama tedbiri

Tutuklama Kararı Verilebilmesi İçin Gerekli Olan Maddi Koşullar

1. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Somut Kanıtların Bulunması

Tutuklama kararı verilebilmesi için suç işlendiği yönünde basit veya yeterli şüphe bulunması yeterli değildir; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtların varlığı gerekir. (CMY m.100/1)

Kuvvetli şüphe kişinin suç işlediği hususunda yüksek bir olasılığı gerektirmektedir. Ceza Muhakemesi Yasası’nda, mahkumiyet kararından sonra aranan en ağır şüphe derecesi tutuklama tedbiri için aranmaktadır. Yargılama sonunda sanığın mahkum olması güçlü bir olasılık içinde ise kuvvetli suç şüphesinin varlığından söz edilebilir. Buradaki şüphe, tutuklanmanın istenildiği veya tutuklamaya karar verildiği anda ve kişinin tutuklu kaldığı süre boyunca devam eden şüphedir. Yalnızca kamu davasının açılabilmesi için yeterli olan bir şüphenin varlığı durumunda, soruşturma evresinde tutuklama kararı verilemez.

A. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Somut Kanıtlar Ne Demektir?

2014 yılında 6526 sayılı yasaya yapılan değişiklikle yasada yer alan “olguların” ibaresi “somut kanıtların” şeklinde değiştirilmiştir. Böylece tutuklama kararı verilebilmesi için yargıcın mutlaka şüpheli veya sanığın suçu işlediği yönünde somut kanıtların var olduğunu saptaması gerekir. Somut kanıtlar beş duyu organından biri ya da birkaçı aracılığıyla varlığı saptanabilen kanıtlardır.

2. Bir Tutuklama Nedeninin Bulunması

Yasa’da, üç durumda tutuklama nedeninin var sayılabileceği kabul edilmiştir.

  • Kaçma şüphesi
  • Kanıtları karartma şüphesi
  • Katalog suçların işlendiği şüphesi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, (Türk hukukunda olmayan) suçta tekerrür tehlikesi de haklı bir tutuklama nedenidir. Mahkemeye göre ulusal yargıç, bu nedenle tutukluluğa karar verirken, işlenmesi olası suçların ağırlığını; cezalandırılabilir faaliyetlerin uzun süre devam etmiş olmasını, mağdurların büyük miktarda kayıplarının bulunmasını, hakkında suç isnadı olan kişinin kurnazlığını ve benzeri unsurları dikkate alabilir.

A. Kaçma Şüphesi Nedir?

Kaçma şüphesi, şüpheli veya sanığın yurt içinde saklanmasını, bulunamayacağı bir yere gitmesi ya da yurt dışına çıkması olasılığını ifade eder. Bu unsurun varlığından söz edilebilmesi için yalın bir kaçma şüphesi yeterli olmayıp, bunun somut olgulara dayanması gerekir.

B. Kanıtları Karartma Şüphesi

Kanıtları karartma tehlikesinden anlaşılması gereken, sanığın kanıtlar üzerinde etkide bulunacağını ve bu yolla maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının güçleşeceği sonucu doğuracak belirli bazı davranışlar içerisine girmiş olmasıdır.

C. Katalog Suçlardan Birinin İşlendiği Şüphesi

Yasa bazı suçların bazı suçların işlendiği konusunda somut kanıtlara dayanan kuvvetli şüphenin varlığı halinde, tutuklama nedeninin var sayılabileceğini düzenlemiştir.

Katalog suçlar şunlardır:

  1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78)
  2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80)
  3. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83)
  4. Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87)
  5. İşkence (madde 94, 95)
  6. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102)
  7. Çocukların cinsel istismarı (madde 103)
  8. Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149)
  9. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188)
  10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (2. 7. ve 8. fıkralar hariç, madde 220)
  11. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308)
    • Devletin Birliğini Ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak (m.302)
    • Düşmanla İşbirliği Yapmak (m.303)
    • Devlete Karşı Savaşa Tahrik (m.304)
    • Askeri Tesisleri Tahrip Ve Düşman Askeri Hareketleri Yararına Anlaşma (m.307)
    • Düşman Devlete Maddi Ve Mali Yardım (m.308)
  12. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)
    • Anayasayı İhlal (m.309)
    • Cumhurbaşkanına Suikast Ve Fiili Saldırı (m.310)
    • Yasama Organına Karşı Suç (m.311)
    • Hükümete Karşı Suç (m.312)
    • Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan (m.313)
    • Silahlı Örgüt (m.314)
    • Silah Sağlama (m.315)
  13. 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletleri Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
  14. 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22. maddesinin 3. ve 4. numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
  15. 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan hapis cezasını gerektiren suçlar.
  16. 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68. ve 74. maddelerinde tanımlanan suçlar.
  17. 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110. maddesinin 4. ve 5. fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
  18. 06/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33. maddesinde sayılan suçlar.
  19. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlar.
  20. Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.
  21. Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu.

3. Ölçülülük İlkesine Uyulması ve Tutuklama Yasağı Bulunmaması

İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması durumunda, tutuklama kararı verilemez.

Suçun cezasının yalnızca adli para cezası olması durumunda tutuklama kararı verilemez.

Kural olarak hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. Bunun istisnası vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenen suçlarda hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan az olsa bile tutuklama kararı verilebilir. Anlaşılacağı üzere vücut dokunulmazlığına karşı taksirle işlenen suçlar bu istisnaya dahil değildir. Askeri Ceza Muhakemesinde salt (sırf) askeri suçlarda, yasada öngörülen cezanın üst sınırı 2 yıldan az olsa bile tutuklama kararı verilebilir.

15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı 5 yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren eylemlerden dolayı tutuklama kararı verilemez. Burada şüpheli veya sanığın üzerine isnat edilen suçun, işlendiği andaki yaşı değil, tutuklama kararının verildiği andaki yaşı esas alınacaktır.

Tutuklama Kararı Verilebilmesi İçin Gerekli Olan Şekli (Biçimsel) Koşullar

  • Yargıç veya mahkeme kararı: Türk hukukunda tutuklama kararını yalnızca yargıç veya mahkeme verebilir. Bunun herhangi bir istisnası bulunmamaktadır.
  • Şüpheli veya sanığın huzurda bulunması: Şüpheli veya sanığın yokluğunda (CMK m.194 vd.), gıyabında (CMK m. 244 vd.), veya kaçaklığında (CMK m. 247 vd.) tutuklama kararı kural olarak verilemez. Şüpheli veya sanığın huzurda bulunmadan tutuklama kararı verilemeyeceğine ilişkin yasağın iki istisnası vardır. Bu istisnalar:
    • Yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında gıyabi tutuklama kararı verilebilir.
    • Savcı tarafından yapılan tutuklama istemini, sulh ceza hakiminin reddetmesi halinde ve bu ret kararına itiraz edilmesi durumunda, itiraza konu ret kararını incelemeye yetkili merci yani Asliye Ceza Mahkemesi dosya üzerinden tutuklama kararı verebilir.
  • Müdafinin sorguda bulunması: Tutuklama talebi halinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafinin yardımından yararlanır (CMK m. 101/3). Bu durumda müdafi olmadan tutuklama kararı verilemez.
  • Ceza muhakemesi koşullarının gerçekleşmiş olması: Soruşturulması veya kovuşturulması şikayet veya izin gibi ceza muhakemesi koşuluna bağlı olan suçlarda, tutuklama kararı verilebilmesi için bu koşulların gerçekleşmesi gerekir. Çünkü tutuklama koruma tedbiri muhakemenin yapılabilmesi için başvurulan bir koruma tedbiridir.
  • Gerekçe: Tutuklama kararının somut olgularla gerekçelendirilerek yazılması zorunludur. Gerekçe zorunluluğu sadece tutuklamaya ilişkin kararlarda değil “tutuklamanın devamına” veya “tahliye isteminin reddine” ilişkin kararlar bakımından da aranmaktadır. Tutuklamaya, tutukluluğun devamına veya bu husustaki bir istemin reddine ilişkin kararlarda:
    • kuvvetli suç şüphesini
    • tutuklama nedenlerinin varlığını
    • tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu
    • adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını

gösteren kanıtların somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilmesi zorunludur. “Suçun vasfı ve mahiyeti”, “kanıt durumu”, “dosya kapsamı” biçimindeki klişeleşmiş soyut ifadeler gerekçe sayılmaz.

Yargıç kanıtları karartma şüphesi nedeniyle tutuklama kararı verecekse, hangi kanıtın ne şekilde karartılabileceğini, toplanmayan kanıt varsa bunların hangisi veya hangileri olduğunu; kaçma şüphesi nedeniyle tutuklama kararı verilecekse hangi olguların şüpheli veya sanığın kaçacağına kanıt olarak değerlendirildiğini kararında açıkça yazması gerekir.

2021 yılında 7331 sayılı yasa ile yapılan düzenlemeyle gerekçede bulunması zorunlu unsurlara “adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren kanıtlar” da eklenmiştir. Bu bakımdan yargıç ya da mahkeme, adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağını gerekçeli olarak açıklamadan tutuklama kararı veremez.

Tutuklama Kararı

Tutuklama kararını soruşturma evresinde sulh ceza yargıcı, kovuşturma evresinde ise mahkeme verebilir (CMK 101/1). Hangi sulh ceza yargıcının tutuklamaya karar vereceği yer bakımından yetki kurallarına göre belirlenir.

Soruşturma evresinde tutuklama kararı verilebilmesi için mutlaka Cumhuriyet savcısının istemde bulunması gerekir. Bu istemde mutlaka gerekçe gösterilir ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuksal ve fiili nedenlere yer verilir (CMK 101/1). Cumhuriyet savcısı tutuklamaya sevk yazısında “suçun vasıf ve mahiyeti” “kanıt durumu”, “dosya kapsamı” gibi klişeleşmiş soyut ifadeler ileri süremez, mutlaka somut olgu ve kanıtlara dayalı olarak istemde bulunması gerekir. Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinde şüpheliyi tutuklanması için sulh ceza yargıçlığına sevk edip etmemek konusunda takdir hakkında sahiptir, ancak bu takdir hakkı keyfilik anlamına kesinlikle gelmemektedir.

Ne yazık ki uygulamada gerek tutukluluğa sevkte gerek tutuklama kararının verilmesinde, takdir yetkisi keyfiyet olarak kullanılmaktadır. Hatta “hadi neyse acıdım tutukluluğa sevk etmiyorum” gibi gaflet içeren ve hatta görevi kötüye kullanma suçunu oluşturan cümleler sarfedilebilmektedir. Tabi ki bu tür keyfiyet bildirici ve hatta görevi kötüye kullanma mahiyetindeki hal, hareket, tutum ve davranışlar ifade ve sorgu tutanaklarına geçmemektedir.

Soruşturma evresinde tutuklama kararı alınabilmesi için cumhuriyet savcısının istemde bulunması gerektiği kuralının istisnası, CMK m.163’te belirtildiği şekilde soruşturmayı sulh ceza hakiminin yürütmesidir.

Kovuşturma evresinde tutuklama kararı, cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme tarafından verilebileceği gibi mahkeme tarafından re’sen de verilebilir (CMK 101/1).

Tutukluluk Süreleri

Tutukluluk süreleri, işin ağır ceza mahkemesinin mi yahut asliye ceza mahkemesinin mi madde bakımından yetki (görev) alanına girip girmemesine göre değişir.

Kovuşturma Evresinde

  • Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Bu süre zorunlu durumlarda, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez. Bu durumda toplam tutukluluk süresi ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren işlerde toplam 5 yılı geçemez. (CMK 102/2)
  • Asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren işlerde tutukluluk süresi en çok 1 yıldır. Bu süre zorunlu durumlarda, gerekçeleri gösterilerek en fazla 6 ay daha uzatılabilir. Bu durumda toplam tutukluluk süresi 1 yıl 6 ayı geçemez. (CMK 102/2)

Soruşturma Evresinde

2019 yılında 7188 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle soruşturma evresi için olabilecek en fazla tutukluluk süreleri belirtilmiştir. Buna göre soruşturma evresinde tutukluluk süresi;

  • Asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren işlerde 6 ayı
  • Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren işlerde 1 yılı

geçemez (CMK 102/4 c. 1).

Ancak; Türk Ceza Yasası’nın “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar, Ulusal Savunmaya Karşı Suçlar, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümlerinde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Yasası kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok 1 yıl 6 ay olup gerekçesi gösterilerek 6 ay daha uzatılabilir. Toplam tutukluluk süresi soruşturma evresinde belirtilen durumlarda 2 yıldan fazla olamaz (CMK 102/4 c. 2).

Soruşturma veya kovuşturma evresinde çocuklar hakkında normal ve uzatılmış tutukluluk süreleri, suç isnadına söz konusu olan eylemi işlediği sırada;

  • 15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında yarı oranında
  • 18 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında dörtte üç oranında

uygulanır.

Tutukluluğun uzatılması kararı, cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafinin görüşleri alındıktan sonra verilir (CMK 102/3).

Yargıtaya göre, tutukluluk sürelerinin hesabında ilk derece mahkemesi tarafından hüküm verilinceye kadar geçen süre dikkate alınmalı, hüküm verildikten sonra sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi halinde yasa yolu evresinde geçen süre tutukluluk süresi olarak hesaba katılmamalıdır.

Tutukluluk Kararının Kaldırılması ve İstemi

Tutuklama kararının kaldırılması ve tutuklama kararının kaldırılması istemini, soruşturma evresi ve kovuşturma evresi olmak üzere iki evre için ayrı ayrı incelemekte fayda vardır.

Soruşturma Evresinde

Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza yargıcından isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve şüpheli müdafi de aynı istemde bulunabilirler.

Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakabilir (CMK 103/2). Cumhuriyet savıcısı bu yetkisini yalnızca soruşturma evresinde kullanabilir. Soruşturma evresi için geçerli olan bu yetkiye karşı itiraz yasa yolu kabul edilmemiştir.

Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğinde şüpheli serbest kalır (CMK 103/2).

Soruşturma evresinin her aşamasında şüpheli veya şüpheli müdafi, şüphelinin serbest bırakılmasını talep edebilir (CMK 104/1). Bu talep halinde, şüphelinin tutukluluk durumunun devamına veya salıverilmesine sulh ceza yargıcı karar verir. Şüphelinin serbest bırakılması talebinin hem ret hem de kabulü kararına karşı itiraz yasa yolu açıktır (CMK 104/2).

Tutuklama kararının kaldırılması istemi üzerine sulh ceza hakimliğince 3 gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verir (CMK 105/1).

Kovuşturma Evresinde

Bu aşamada sanığın serbest bırakılmasını, mahkemeden sanık veya sanık müdafi, cumhuriyet savıcısı isteyebileceği gibi mahkeme de re’sen sanığın serbest bırakılmasına karar verebilir. Yine kovuşturma evresinin her aşamasında sanık, sanık müdafi, cumhuriyet savcısı sanığın serbest bırakılması isteminde bulunabilir. Mahkeme kovuşturma evresinin her aşamasında sanığın salıverilmesine karar verebilir.

Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir.

Tutuklama kararının kaldırılması istemi üzerine mercince, cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanık, şüpheli veya sanık müdafinin görüşü alındıktan sonra, 3 gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilir (CMK 105/1).

Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.

Cumhuriyet savcısının, şüphelinin adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hakiminden istemesi hali hariç olmak üzere, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanık, şüpheli veya sanık müdafinin görüşü alındıktan sonra, 7 gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilir (CMK 105/1).

Tutukluluğun Belli Periyotlarda İncelenmesi

Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu sürede ve en geç 30’ar günlük süreler içinde tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği konusunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından tutuklama nedenleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya şüpheli müdafi dinlenilmek suretiyle karar verilir. Burada şüpheli müdafinin dinlenilmesi zorunludur (CMK 108/1).

Ayrıca her oturumda mahkeme sanığın tutukluluk halinin devamı veya serbest bırakılması yönünde karar verir (CMK 108/3)

Tutuklamanın Kendiliğinden Hükümsüz Hale Gelmesi

Tutuklama kararının kendiliğinden hükümsüz hale gelmesi, tutuklama kararının geri alındığına ilişkin bir karara gerek olmaksızın tutuklama kararının geçersiz kalmasıdır.

Tutuklamanın hükümsüz hale gelmesi sonucunu doğuran kararlar şunlardır:

  • Kovuşturmaya yer olmadığı kararı
  • Beraat kararı
  • Ceza verilmesine yer olmadığı kararı
  • Cezanın ertelenmesi kararı
  • Tutuklulukta geçirilecek azami sürenin dolması kararı
  • Muhakeme koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle verilen düşme kararı

Tutuklamanın hükümsüz kalması kendiliğinden gerçekleşir, ayrıca tutuklama kararının geri alınmasına yani serbest bırakmaya ilişkin karar verilmesi gerek yoktur. Ancak tutuklama kararının hükümsüz kaldığının tespitini yapan bir kararın varlığı, tutuklunun serbest bırakılması için şarttır.

Eskişehir Ceza Avukatı - Tutuklama tedbiri
Eskişehir Ceza Avukatı – Tutuklama tedbiri

Yüksek Mahkeme Kararları

Y.C.G.K. E. 1977/1-69 K. 1977/135 K.T. 28.03.1977

HAKSIZ TUTUKLAMA

TAZMİNAT DAVASI

DAVAYA KATILMA

Haksız yere tutuklandığı günler için 466 sayılı Kanun gereğince tazminat verilmesi isteğiyle davacı A. tarafından açılan dava üzerine (Diyarbakır Birinci Ağır Ceza Mahkemesi) nden verilen 5.11.1976 günlü hüküm davalı hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay Birinci Ceza Dairesince incelenerek, onanmasına dair verilen 27.1.1977 gün ve 252/235 sayılı ilama karşı C. Başsavcılığınca; Birinci Ceza Dairesinin onama kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 18.2.1977 gün ve 9 sayılı itiraznamesiyle dosya Birinci Bakanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Öldürmeğe teşebbüs suçundan Mardin İkinci Ağır Ceza Mahkemesince haksız yere tutuklandığı günler için tazminat isteminde bulunan A. ya bir miktar maddi ve manevi tazminatın verilmesine ilişkin hükmün özel dairece; “…ölenin kardeşi H. 29.4.1975 ve 30.4.1975 günlü sorgu Hakimliğine yazdığı dilekçeleri ile sanıkların suçlarının sabit olduğundan bahisle tecziyelerini istemişse de, bu dilekçeler üzerine dinlendiği sırada katılma isteğinde bulunmamış, gerek sorgu hakimliğince ve gerekse mahkemece de bu dilekçe sahibinin davaya katılması hakkında bir karar verilmemiş, ilk tahkikat safhasında bile dilekçe sahibi mahkemede bulunmadığı gibi, uzun araştırma sonucu adresi meçhul kaldığı tespit edilerek evvelki ifadelerinin okunmasına karar verildiği, duruşma tutanağının incelenmesinden anlaşılmış olmasına göre, haksız olarak tutuklandığı delillere tamamiyle uygun olarak verilen beraat kararının tetkikinden anlaşılan davalının adresi meçhul kalan müştekiye tebligat yoluna gidilmek suretiyle sonsuza kadar sanık durumunda bırakılmasına adalet ilkeleri, olanak tanımayacağından tebliğnamedeki bu noktaya dayanan bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir…” denilerek onanmasına karar verilmiştir.

C. Başsavcılığı itirazında; (Tazminat istemine esas olarak ceza davasına ait dosyanın tetkikinde; öldürmek suçundan sanık bulunan A. hakkında 7. 3. 1975 günlü talepname ile dava açıldıktan sonra, öldürülenin kardeşi H.B.’nin 30.4. 1975 günlü dilekçe ile davaya müdahaleyi kapsar nitelikte istekte bulunduğu, merciince bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği ve yokluğunda ittihaz olunan beraat kararını H.B.’ye tebliğ edilmediği görülmüş ve tarafımızdan tanzim olunan tebliğnamede; Yargıtay incelenmesinden geçmeyen böyle bir kararın kesinleşmiş sayılamayacağı ve buna istinaden tazminat ödenmesi kararının kanuna aykırı olacağı gerekçesiyle hükmün bozulması istenmiştir.

Nitekim: aynı yüksek ceza dairesi benzeri bir olayda 19.1.1977 gün ve 1977/162 – 70 sayılı ilamı ile; “…tazminat isteğine esas olan sanıklar hakkındaki kamu davası 4.2.1975 günlü talepname ile açıldıktan sonra öldürülenin oğlu olan K.O. 14. 2. 1975 günlü dilekçesiyle davaya müdahale isteğinde bulunmuş olduğu halde, bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği gibi yokluğunda ittihaz olunan beraat hükmünün de kendisine tebliğ edilmediği görülmüş ve bu nedenle kesinleşmiş sayılamayacak beraat kararına istinatla tazminata hükmedilmesini…” kanuna aykırı bularak bozmuş olması bu isteğimizi teyit ettiği halde, bu kerre verilen tazminat hükmünün onanması usul ve kanuna aykırı görülmüştür.

Arz olunan nedenle özel daire kararının kaldırılması ve hükmün tebliğname gereğince bozulması istenilmiştir.

1 – Davaya konu olan Mardin İkinci Ağır Ceza Mahkemesine ait dava dosyasında maktulün kardeşi olup suçtan zarar gördüğü anlaşılan C.H.’nin talepname ile kamu davası açıldıktan sonra sorgu Hakimliğine vermiş bulunduğu, 29.4.1975 ve 30.4.1975 tarihli dilekçeler muhtevası itibariyle davaya müdahale mahiyetinde bulunduğu ve bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar da verilmediği cihetle evvelemirde davacı hakkında sanık olarak yapılan yargılama sonucu verilen beraat hükmünün müdahale isteminde bulunana Tebligat Kanununun verdiği yasal imkanlarla tebliği gerekir. Ancak adı geçenin temyiz etmemesi halinde hükmün kesinleşeceği, bundan sonra söylenebilecektir. Oysa bu yasal gerek yerine getirilmediği için henüz ortada kesinleşmiş bir beraat hükmünden bahse imkan bulunmadığı cihetle tazminata ilişkin bu davanın bakılarak sonuca gidilmesine, 466 sayılı Kanunun ikinci maddesine göre yasal olanak yoktur.

Bu itibarla C. Başsavcılığı itirazı yerinde görüldüğünden kabulüne, daire kararının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

2- Çoğunluğa karşı olan görüş ise; sorgu hakimine sözü edilen dilekçeleri veren müştekinin bir daha davayı takip etmediği, ifadesinin bile alınamadığı dikkate alınınca gerekçeleri itibariyle hükmün onanmasına ilişkin özel daire kararı usule ve yasaya uygun bulunduğundan itirazın reddine karar verilmesi gerektiği yolundadır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 27.1.1977 gün ve 252/235 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve Diyarbakır Birinci Ağır Ceza Mahkemesinin 5.11.1976 gün ve 97/167 sayılı kararının ortada henüz kesinleşmiş bir beraat hükmü olmadığı halde, davaya bakılarak tazminata ilişkin hüküm tesisinin yasaya aykırı bulunduğu gerekçesi ile BOZULMASINA ve depo parasının geri verilmesine, 7.3.1977 gününde gerekli yasal çoğunluk bulunamadığından 28.3.1977 günlü ve ikinci müzakerede yarıdan bir fazlayı geçen çoğunlukla karar verildi.

Y.C.G.K. E. 1980/1-215 K. 1980/306 K.T. 29.09.1980

YASA DIŞI TUTUKLAMA

YOKLUKTA VERİLEN TUTUKLAMA KARARI

TAZMİNAT

466 sayılı Yasaya göre tazminat isteminde bulunan E. ve M.H.nin bu isteklerinin reddine dair Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.4.1979 gün ve 16/28 sayılı hüküm davacıların temyizi üzerine Yargıtay Birinci Ceza Dairesi`nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.

İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 18.12.1979 gün ve 89/79 sayılı son hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığının hükmün bozulması istemini bildiren 15.5.1980 gün ve 1/502 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu`nca okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Davacılar E. ve M.H.`nin kanun dışı tutuk kaldığı günler için 466 sayılı Yasaya göre talep ettikleri maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine ilişkin hükmü özel dairece: (Davacıların tutuklandıkları suçlardan dolayı yapılan yargılanmaları sonunda verilen ceza miktarından fazla tutuk bırakılmış olmalarına göre tazminat talebine esas olan işlemlere tamamiyle kendi ihmali ve kusurlu hareketleri ile sebebiyet vermeyen ve ayni cins suçtan mahkum bulunmayan ve gıyabi tevkiften haberleri dahi olduğu tesbit edilemeyen davacıların tazminat isteklerinin isabetsiz bazı gerekçelerle reddedilmesinin yasaya aykırı olduğu) belirtilerek bozulmuştur.

Yerel mahkeme ise: (Davacılar olay günü kaçmışlardır. Tutuklama gerekçeleri arasında firar durumu da söz konusudur. Olaydan 6 ay geçtikten sonra güçlükle yakalanabilmişlerdir. Davacıların haklarında mevcut gıyabi tutuklama kararından haberdar olmadıklarını olayların akışına göre düşünülemez. Kusurlu hal tazminat istemini engelleyici bir durumdur. Yargıtay`ın yerleşmiş görüşüne göre firar etme, kusurlu bir davranış olarak kabul edilmektedir (vs. belirtilerek önceki hükümde direnmiştir.

İncelenen dosyaya göre: Mağdur S.yi faili gayrimuayyen surette taammüden öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından haklarında kamu davası açılan davacılar; Pınarbaşı Sulh Ceza Hakimliğince 26.11.1976 gününde: “Mağdura tabanca ile ateş ettikleri ancak öldürmek veya yaralamak maksadı ile mi ateş ettkilerinin anlaşılmadığı, buna rağmen 6136 sayılı Kanuna muhaleftte bulundukları, dellileri yok etmeye çalıştıkları ve kaçtıkları anlaşıldığından yükletilmek istenen fiillerin düzeni bozucu olması ve belirtilen nedenlerle…” gerekçesiyle gıyaben tutuklanmalarına karar verildiği, davacı E.nin 1.4.1977 tarihinde, M.H.nin 4.7.1977 tarihinde gıyabi tevkif müzekkerelerinin vicahiye çevrildiği; Kayseri Birinci Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamaları sonunda 16.11.1978 tarihli hükümle; her iki davacının eylemleri tehdit ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarını oluşturduğu kabul edilerek TCK. 191/son, 6136 sayılı Yasanın 13 ve TCK.nun 81. maddelerine göre E.nin 1 yıl 2 ay hapis ve 758 lira 30 kuruş ağır para cezası, H.nin bir yıl hapis ve 650 lira ağır para cezası ile tecziyelerine ve tutuklu bulunan davacıların tahliyelerine karar verildiği; böylece E.nin bir sene yedi ay onbeş gün, H.`nin bir sene dört ay on gün tutukluluk halinin devam ettiği ve sonuç olarak davacıların hükümlülük süresinden fazla tutuklu kaldıkları, aynı cins suçtan mahkum bulunmadıkları anlaşılmaktadır.

Davacılar tazminat isteklerini, tutuklandıkları suçlardan dolayı yapılan yargılamaları sonunda verilen ceza miktarından fazla tutuk bırakılmış olmaları nedenine dayandırmaktadırlar. 466 sayılı yasanın 1. maddesinin 7. bendinde: “Mahkum olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan … kimselerin uğrayacakları hertürlü zararlar bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir” hükmü getirilmiştir. Tazminat talebine esas olan işlemlere davacıların, tamamiyle kendi ihmali ve kusurlu hareketleri ile sebebiyet verdikleri düşünülemez. Gıyabi tevkiften haberleri olduğu saptanmamıştır. Olaydan sonra kaçtıkları iddia edilen davacıların bu kaçışları adaletten değil, mahalli koşullara göre intikam alınmasından ileri gelen korkudan da olabilir.

466 sayılı Yasanın yukarıda belirtilen bu açık hükmü karşısında, mahkemenin gösterdiği gerekçede isabet görülememiştir.

Bu nedenle, özel daire bozma kararı yerinde olup uyulmak gerekirken yazılı biçimde önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya uygun görülmediğinden davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk kararına katılmayan üyeler: Yerel mahkeme kararındaki düşünceyi benimseyerek direnme hükmünün onanması gerektiği yolunda oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, tebliğnamedeki isteğe uygun olarak, direnme hükmünün BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine 29.9.1980 gününden üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.

Y.6.C.D. E. 1974/6864 K. 1974/7095 K.T. 04.12.1974

TUTUKLAMA NEDENLERİ

Gasp suçundan dolayı haksız yere tutuklu bırakıldığı günler için 466 sayılı kanun gereğince tazminat verilmesi talebiyle N. M. tarafından açılan dava üzerine yapılan tetkikat sonunda C.M.U. K.nun 104. maddesine göre tutuklanmasında bir isabetsizlik görülmemiş olmasına ve tevilli ikrarı ve toplanan delillere göre kendisinin kusurlu ve ihmalli davranışları neticesinde tutuklandığını ortaya koymuş ve bu yüzden tevkif edildiği kanaat ve sonucuna varılmış olduğundan davacının tazminat talebinin esas yönünden reddine, karar kesinleştiğinde Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyanın iadesine dair Altındağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 7.10.1974 tarihli hükmün temyizen tetkiki davacı N. M. vekili tarafından istenilmiş ve para depo edilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı yüksek makamından bozma isteyen 27.11.1974 tarihli tebliğname ile 3.12.1974 gününde daireye gönderilmekle gereği düşünülüp görüşüldü:

Davacı Ankara 11. Sulh Ceza Hakimliğince tutuklanmış ve ilk tahkikat sırasında salıverilerek 1. Ağır ceza mahkemesine tutuksuz olarak sevk edilmiş ve mezkur mahkemece de beraatına hükmedilmiş olmasına, münhasıran beraat kararı vermenin, tazminat istemine esas teşkil eden işlemden sayılmamasına ve davacının Dikmende ikamet etmesine göre, davanın, davacının ikametgahı mahkemesi olan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde açılıp karara bağlanması gerekli iken Altındağ Ağır Ceza mahkemesinde açılıp bakılması yasaya aykırı ve davacının temyiz itirazları önce bu yönden yerinde görülmüş olduğundan hükmün sair yönleri incelenmeksizin bu nedenle ve tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine 04.12.1974 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Y.C.G.K. E. 1973/6-554 K. 1974/95 K.T. 11.02.1974

HAKSIZ TUTUKLAMA

TUTUKLULUKTA GEÇEN SÜRE

HÜKÜMLÜLÜĞÜN AŞILMASI

TAZMİNAT

466 MülgaHaksızTutuklamaK/1, 4

Hırsızlık suçundan dolayı haksız yere tutuklu bırakıldığı günler için 466 Sayılı Kanunun gereğince tazminat verilmesi isteğiyle M. B. tarafından açılan dava üzerine yapılan inceleme sonunda; davacı vekilinin tazminat talebinin reddine ilişkin (Diyarbakır) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 24.4.1973 günlü hüküm davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince incelenerek, 26.6. 1973 gün ve 6227/6233 sayılı ilamiyle bozulup yerine geri çevrilmiştir.

İlk hükümde direnmeyi kapsayan 13.9.1973 gün ve 188/159 sayılı son hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığının hükmün bozulması istemini bildiren 10.2.1973 gün ve 6/7982 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı M. K. vekilinin 466 sayılı yasaya dayanarak, hırsızlık suçundan yapılan yargılama sonunda: (iki ay ondokuz gün) süre ile hapis cezasıyla tecziyesine karar verilerek hükümlülük süresinden (207) gün fazla tutuklu bırakılan müvekkiline tazminat ödenmesi talebiyle Maliye Hazinesi aleyhine açılan dava, mahkemece reddedilmiş davacı vekilinin temyizi üzerine, özel dairesince; tutuklu kaldığı hükümlülüğünden fazla günler için tazminat talep ve dava eden davacının tutuklanması sırasında suçunu inkar etmiş bulunması, fazla günler için tazminat talebinin reddine neden olmıyacağı düşünülmesiyle bozulmuştur.

Mahkeme suçunu inkar etmek suretiyle tevkife sebebiyet veren davacıya, tutukluda geçirdiği fazla günleri için tazminat verilmesinin 466 sayılı yasanın 4/2. maddesine aykırı olacağını ileri sürerek eski hükümde direnmiştir.

Yapılan incelemeden, hırsızlık suçundan iki ay dokuz gün hapis cezasına mahkum olan davacının, tutuk kaldığı sürenin, hükümlülük süresinden (207) gün fazla olduğu anlaşılmış ve 466 sayılı yasanın 7. maddesinin “mahkum olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan kimselerin uğrayacakları her türlü zarar bu kanun hükümleri dairesinde devletçe ödenir” hükmünü getirdiği görülmüştür.

466 sayılı yasanın bu açık hükmü karşısında, mahkemenin gösterdiği gerekçede isabet görülemediğinden, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki istem gibi direnme hükmünün BOZULMASINA, depo parasının davacıya iadesine 11.2.1974 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Y.2.C.D. E. 1987/8991 K. 1987/9193 K.T. 24.11.1987

TUTUKLAMA NEDENLERİ

TUTUKLAMA KARARI

DAVA: Tutuklu olarak getirildiği mahkeme önünden güvenlik kuvvetlerini atlatarak firar etmekten sanık Hasan’ın yapılan yargılaması sonunda, TCK.nun 298/1. maddesi gereğince neticeten 2 ay hapis cezasıyla tecziyesine, yargılama gideri alınmasına dair, ( Karamürsel Sulh Ceza Mahkemesi )nden verilen 08/06/1987 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından süresinde dilekçeyle istenmek ve dava evrakı C. Başsavcılığının 04/11/1987 tarihli tebliğnamesiyle daireye gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra, gereği düşünüldü:

KARAR: Sanık, dolandırıcılık suçundan sulh ceza hakimliğince çıkarılan tutuklama müzekkeresine dayanılarak zabıtaca Bursa’da yakalanmış, suç yeri olan Karamürsel’e sevkedilmiş, C. Savcılığı’nca sorgusu yapılmak üzere polis nezaretinde gönderildiği yetkili asliye ceza mahkemesi salonu önünden firar etmiştir.

Bu durumda, CMUK.nun 104 ve 106. maddeleri uyarınca verilen tutuklama müzekkeresi üzerine sanığın zabıtaca tutulması ile yasal tutuklama gerçekleşmiş olup, yetkili hakimin Usulün 108. maddesinin ilk fıkrasına göre yapacağı işlem, gerçekleşmiş olan bu tutuklamanın devamına mahal olup olmadığının tayininden ibaret bulunduğu cihetle tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün isteme aykırı olarak ( ONANMASINA ), 24/11/1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık hakkında tutuklama kararı verilen kişilerin özgürlüklerine kavuşmaları için özenle ve profesyonellikten taviz vermeden Eskişehir Ceza Avukatı olarak müdafilik hizmeti vermekte ve hürriyetlerini tekrar kazanabilmeleri için özveriyle çalışmaktadır.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!