Resmi belgede sahtecilik suçu TCK’nın 2. kitap 3. kısım “Topluma Karşı Suçlar” 4. bölümünde “Kamu güvenine karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Eskişehir Ceza Avukatı bu makalesinde bu suçu konu almıştır.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçu
Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Türk Ceza Yasası madde 204 de düzenlenmiştir. Bu suç sivil kişiler ve kamu görevlileri tarafından işlenen olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. TCK madde 204 fıkra 1 de sivil kişiler tarafından işlenen Resmi Belgede Sahtecilik Suçu hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında kamu görevlileri tarafından işlenen Resmi Belgede Sahtecilik Suçuna yer verilmiştir.
Sivil kişiler tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik, bir kimsenin resmi bir belgeyi sahte olarak düzenlemesi ya da gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmesi veya sahte bir resmi belgeyi kullanmasıdır. Türk Ceza Kanunu bu suça şu şekilde yer vermiştir: “Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Görüldüğü üzere bu suçun cezası iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır.
Kamu görevlileri tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçu ise bir kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenlemesi, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmesi, gerçeğe aykırı olarak belge düzenlemesi veya sahte resmi belgeyi kullanması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yine Türk Ceza Kanununda bu suç: “Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde geçmektedir. Yine görüleceği üzere kamu görevlisi tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçunun cezası üç yıl ile sekiz yıl arasında hapis cezası olarak kararlaştırılmıştır.
Fail ve Fiil Bakımından İncelenmesi
Madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere sivil kişiler tarafından işlenen ve kamu görevlisi tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçları iki farklı suçtur. TCK m.204/1 de hükme bağlanan suç özgü bir suç olmayıp faili herkes olabiliyorken TCK m.204/2 de düzenlenen suç bir özgü suç olup sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilir.
Resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olup bu suçun meydana gelmesi için kanunda geçen seçimlik hareketlerden birinin yapılması gerekli ve yeterlidir. Bu suçun seçimlik hareketleri şunlardır:
- Bir resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi
- Gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi
- Gerçeğe aykırı olarak belge düzenlenmesi
- Sahte resmi belgenin kullanılması
Madde 204/2 de geçen seçimlik hareketler:
- Kamu görevlisinin, görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenlemesi
- Kamu görevlisinin gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmesi
- Kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak belge düzenlemesi
- Sahte resmi belgenin kamu görevlisi tarafından kullanılması
Bu her iki suçta da mağdur kamudur.
Gerçeğe aykırı bir belgeyi (kamu görevlisi sıfatıyla çalışmasalar bile) tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu düzenlemiş ve düzenlenen belge kişiye haksız bir menfaat sağlamış ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşımışsa fail resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır. (TCY m.210/2)
Bu suçun tamamlanması için söz konusu belge üzerinde sahtecilik yapılması yeterli ve gerekli olup ayrıca bu belgenin kullanılmasına gerek yoktur.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Maddi Konusu
Resmi belgede sahtecilik suçunun maddi konusunu resmi belgeler veya resmi belge hükmündeki özel belgeler oluşturur. Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği düzenlenen yazıdır. Önemle belirtmek gerekir ki kamu görevlisi tarafından düzenlenen her belge resmi belge değildir. Resmi belgeden söz edebilmek için düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği iş arasında bir bağlantının bulunması gerekir. Aynı zamanda belgenin usulüne uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Başka bir anlatımla söz konusu belge kamu görevlisi tarafından görevini yaptığı sırada ve görevi dolayısıyla düzenlenmelidir.
Eskişehir Ceza Avukatı olarak belirtmek gerekir ki: Bir kamu görevlisi, başka bir kamu görevlisinin görevine giren bir belgeyi , kamu görevlisi sıfatından yararlanmak suretiyle sahte olarak düzenlerse sivil bir kimse tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçu oluşur.
Resmi Belgelerin İncelenmesi
Resmi belgeler kanıt olma gücü yönünden “sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgeler” ve aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgeler” olmak üzere ikiye ayrılır. Mahkeme ilamları ve noterlerce düzenlenen senetler Hukuk Muhakemeler Yasası uyarınca sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdir. Bunların dışında duruşma tutanakları, seçim tutanakları, kaçakçılığa ilişkin tutanaklar ve ilam niteliğindeki belgeler de sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir.
İlgililerin beyanlarına dayanarak noterlerin onayladıkları senetler ile diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanana kadar geçerli belgelerdir.
Resmi Belge Hükmündeki Özel Belge
Özel belge niteliğinde olmasına karşın yasa gereği resmi belge niteliğinde kabul edilen belgelere, resmi belge hükmündeki özel belgeler denir. Bunlar:
- Emre veya hamiline yazılı kambiyo senedi
- Emtiayı temsil eden belge
- Hisse senedi
- Tahvil
- Vasiyetname
olarak sayılmıştır. Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun bu belgeler olması durumunda özel belgede sahtecilik suçu değil resmi belgede sahtecilik suçu oluşacaktır. (TCY m.210/1) Burada söz konusu olan sadece resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezanın uygulanması değil, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin bütün hükümlerin uygulanmasıdır.
Emre veya hamiline yazılı kambiyo senedinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için kambiyo senedinin Türk Ticaret Yasasında sayılan bütün unsurları taşıması gerekir. Aksi taktirde özel belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Örneğin zorunlu unsur sayılan keşide yeri ve tarihi bulunmayan bir kambiyo senedi bu suç uyarınca özel belge hükmündedir.
Yine önemle belirtmek gerekir ki: kambiyo senedi imzalı ve boş olarak faile tevdi edilmiş olup, fail bunu veriliş amacından farklı şekilde doldurmuş olursa açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçu oluşur.
Bu suçun konusu olan vasiyetnameden anlaşılması gereken noter huzurunda yapılmayan vasiyetnamelerdir. Çünkü noter huzurunda yapılan vasiyetname hali hazırda resmi belge niteliğindedir. Burada sözü geçen vasiyetname ölen kişinin el yazısı ile hazırladığı veya ölen kişinin sözlü beyanı üzerine özel kişilerce saptanmış vasiyetnamelerdir. Bu belgelerdeki sahteciliğin cezalandırılması için belgenin kullanılmış olmasına gerek olmayıp düzenlenmiş olması suçun tamamlanması için yeterlidir.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Nitelikli Halleri
Cezayı artıran olgu: Resmi belgenin yasa hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması durumunda faile verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. (TCK m.204/3)
Cezayı azaltan olgu: Eylemin gerçek bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla işlenmesi durumunda verilecek ceza yarı oranında indirilerek hüküm kurulur. (TCK m.211)
İçtima
Sahte resmi bir belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması durumunda gerçek içtima hükümleri uygulanarak fail hakkında her bir suçtan ayrıca cezaya hükmolunur. Yargıtaya göre bu suç için gerçek içtimanın uygulanması sadece TCK düzenlenen suçlar bakımından mümkün olup aksinin kabulü ceza yasalarında kıyasın uygulanması anlamına gelir. (Y.C.G.K 06.04.2010 E. 2010/7-38 K. 2010/79)
Resmi belgede sahtecilik suçunun soruşturması ve kovuşturması re’esen yapılır şikayet aranmaz.
Resmi Belgede Sahtecilik Madde Gerekçesi
Maddede, resmi belgede sahtecilik suçu tanımlanmıştır.
Suçun konusu resmi belgedir.
Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.
Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kişilerin gerçekten mevcut kişiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir.
Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kişinin kendi el yazısı ile imzasının atılmış olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu şekil şartını (kurucu bir unsurunu) oluşturmaktadır.
Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.
Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmi belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır.
Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.
İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozmak suçu oluşur.
Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
İkinci Fıkra
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.
Üçüncü Fıkra
Maddenin üçüncü fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.
Eskişehir Ceza Avukatı Mahmut Rasul Uyanık bu suçun şüphelisi veya sanığı olan müvekkillerini profesyonelce ve özenle savunmakta müvekkillerine mahkemelerde müdafi olarak temsil etmektedir.
Yüksek Mahkeme İçtihatları
ÖNCEDEN VERİLEN RIZA ÜZERİNE BORÇLU YERİNE ONUN İMZASININ ATILMASINDA ZARAR VERME BİLİNÇ VE İRADESİ İLE HAREKET EDİLMEDİĞİNDEN SUÇ KASTINDAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ
ÖZETİ: Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde belirlenebilmesi için, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, suça konu belge asılları getirtilerek incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması ile, çeklerdeki cirantaların dinlenerek, katılana ait çeklerin, suç tarihlerinde, rızası dahilinde sanıklar tarafından imzalanıp imzalanmadığı araştırılarak, bu çeklerin yer aldığı çek defterindeki diğer çeklerdeki keşideci imzalarının somut olaya benzer şekilde atılıp atılmadıkları, herhangi birinin imza veya borcuna itiraz edilip edilmediği ile kimin tarafından, hangi hesaptan ödendikleri tespit edildikten ve gerekli görüldüğü takdirde yeniden yazı ve imza incelemesi yaptırıldıktan sonra, çeklerin rıza dahilinde keşide edildiğinin anlaşılması halinde, ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik suçlarında, önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği, rızanın açık veya zımni olabileceği de gözetilerek, bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,Yasaya aykırıdır.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2014/14747
Karar Numarası: 2016/461
Karar Tarihi: 21.01.2016
Sanığın suça konu bonoda soyismini yanlış yazıp borcuna karşılık katılana vererek sahtecilik suçunu işlediğinin iddia olunması,dosya arasında mevcut senet fotokopisinden TTK.nun 688. maddesinde öngörülen zorunlu unsurları içerdiğinin anlaşılması karşısında, fiilin sübutu halinde 765 Sayılı TCK. nun 349/2. maddesi delaletiyle aynı yasanın 342/1. maddesinde öngörülen suçu oluşturacağı ve zamanaşımı sürelerinin gerçekleşmediği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 9.2.2005 günlü hükmün sanığın temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iade edildiği anlaşılmakla, bu hükümdeki ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkın saklı tutulmasına 09.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2010/7174
Karar Numarası: 2011/598
Karar Tarihi: 09.02.2011
ÖZETİ: Dosyada mevcut Karpuzlu Tapu Sicil Müdürlüğü’nün 17.11.2004 tarihli yazısına göre müdür vekili olarak A. A.’un görevde bulunduğu sırada sanığın tapu kütüğünde sahtecilik yapmadan, tapu müdürü vekilinin isminin altına imza atmak suretiyle suça konu tapu senetlerini düzenlemekten ibaret eyleminde, söz konusu belgelerin aldatma yeteneğinin bulunduğunun kabulüne rağmen fiilin 765 Sayılı T.C.K.’nun 342/3. maddesinde düzenlenen resmi belgenin sureti üzerinde sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmayacağı, ayrıca tapu senetlerinin içerik itibarıyla gerçek bir durumu yansıtıp yansıtmadığı da araştırıldıktan sonra sanık hakkında aynı Yasanın 347. maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığı da tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2011/3903
Karar Numarası: 2011/4347
Karar Tarihi: 25.05.2011
YARGITAYCEZA GENEL KURULU Esas Numarası: 2012/11-1356 Karar Numarası: 2014/70 Karar Tarihi: 18.02.2014
RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU
ÖZETİ: Kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinin infazı aşamasında cezaevinden izinli olarak ayrılmasını müteakip firar eden, fiilleri kül halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmakta olup, bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Ancak yukarıda açıklanan ilkeler ve kanuni düzenlemeler gözetildiğinde yerel mahkemece resmi belgede sahteciliğin yanında, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması ve sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece de, aynı eylem nedeniyle hem “mahkûmiyet” hem de “karar verilmesine yer olmadığına” hükmolunmasının mümkün bulunmadığı gözetilmeden, resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanmasına, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan hükmün ise, “bu suçtan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi” gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir. Zira bu halde Özel Dairece zincirleme biçimde resmi belgede sahtecilik suçunu oluturduğu kabul edilen eylemin bir kısmı bölünerek yerel mahkeme hükmü onanmış olacak, bir kısmı ise “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olacaktır.
Sanık E.T.F.’nin resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 13 ay hapis, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan aynı kanunun 206, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri gereğince 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulmasına ilişkin, Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.10.2008 gün ve 453-932 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.06.2012 gün ve 10389-11571 sayı ile;
“… 1 ) Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TCK’nun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılan sanık hakkında sonuç cezanın, 2 yıl 1 ay yerine, 1 yıl 13 ay olarak hükmolunması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. …
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde yer alan sanığın kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması yerine, yazılı şekilde karar verilmesi,
Yasaya aykırı ise de, yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında yer alan 53/1. maddenin uygulanmasına ilişkin kısım çıkartılarak yerine; ‘TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın ( c ) bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına’ denilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına,
2 ) Yalan beyanda bulunmak suçundan kurulan hükme yönelen temyiz itirazlarına gelince;
1- Mahalle Muhtarlığına 26.12.2006 tarihinde kendi fotoğrafı ve katılanın kimlik bilgileri bulunan nüfus cüzdanı talep belgesi düzenletip nüfus müdürlüğüne müracaat ederek, 28.12.2006 günü sahte hüviyet cüzdanı düzenlettirdiği, 17.01.2007 tarihinde yakalandığında polis memurlarına ibraz ederek kullandığı gözetildiğinde, eyleminin kül halinde teselsül eden resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu, soruşturma evrakının sanığın gerçek ismine göre düzenlendiğine göre, ayrıca memura yalan beyanda bulunma suçunun unsurlarının bulunmadığı halde, bu suçtan karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi…”,
İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Kılıç; “Mahkeme, kararında eylemi bir bütün halinde değerlendirip sahtecilik suçundan tek hüküm kurması gerektiği halde, hem sahtecilik hem de memura yalan beyanda bulunmak suçlarından iki ayrı hüküm kurmuştur. İddianamede de aynı şekilde eylem bir bütün halinde anlatıldıktan sonra iki ayrı suçtan sevk yapılarak kamu davası açılmıştır. Cumhuriyet savcısı sahtecilik suçunu oluşturan eylemlerin bir kısmını ayırarak başka bir suç oluşturduğu gerekçesi ile sahteciliğe dahil etmeden dava açmıştır. Eylem ikiye bölünerek bir kısım unsurlarından sahtecilik bir kısım unsurlarından dolayı memura yalan beyan suçundan mahkumiyet kararları verilemeyecektir. Dolayısıyla mahkemenin verdiği iki karar bozulmalı ve eylemden dolayı tek sahtecilik suçundan yeni bir hüküm kurulmalıdır. Sahtecilik suçundan verilen kararların onanması ve memura yalan beyan suçundan verilen kararın bu eylemin sahtecilik suçunun unsuru olduğu gerekçesi ile bozulması halinde, sahtecilik suçunun unsuru olan eylem hakkında hüküm kurulmamış olması sebebiyle açılmış dava sonuca bağlanmamış ve sahtecilik suçuna dahil edilmemiş olacaktır. Ayrıca bozma sonucu mahkemenin kanunda yer almayan ve hüküm niteliği bulunmayan şekilde karar vermesi gerekecektir. Bu nedenle sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet kararının da bozulması gerekir.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.09.2012 gün ve 94152 sayı ile;
“… Sanığın değişmeyen amacı, içinde bulunduğu durum nedeniyle yakalanmamaktır. Bu amaç doğrultusunda bir bütün olan fiil ve hareketlerinin ihlal ettiği hukuki değerin aynı nitelikte olduğu, suça konu nüfus cüzdanının aldatma yeteneğine haiz bulunduğu gözetilerek sadece teselsül eden resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması gerekirken iki ayrı suç kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle tüm hükümlerin bozulması gerektiği…”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.10.2012 gün ve 24209-16980 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR: Sanığın resmi belgede sahtecilik ve resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; “kesinleşen mahkumiyet hükmünün infazı amacıyla çıkarılan yakalama kararını etkisiz kılmak için, kendi fotoğrafını yapıştırıp katılan adına sahte olarak düzenlediği nakil ve nüfus cüzdanı talep belgesi ile müracaat ettiği mahalle muhtarlığından aldığı evrakı nüfus müdürlüğüne ibraz ederek edindiği nüfus cüzdanını kullanmak” şeklindeki fiilinden dolayı, resmi belgede sahtecilik ve resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin, eylemlerinin bütün halinde “müteselsilen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu” gerekçesiyle, sahtecilik suçundan kurulan hüküm düzeltilerek onanıp, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan “hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” nedeniyle bozulmasının isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın dolandırıcılık suçundan kesinleşmiş ve infazına başlanmış hapis cezalarına ilişkin mahkûmiyeti bulunduğu, cezaevinden izinli olarak ayrılmasını müteakip firar ettiği ve hakkında yakalama kararı verildiği, yakalama kararını etkisiz kılmak için, kendi fotoğrafı ile katılanın kimlik bilgilerini içeren sahte olarak hazırladığı nakil belgesiyle muhtarlığa kaydını yaptırdığı, bir süre sonra aynı mahalle muhtarlığından kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle aldığı nüfus cüzdanı talep evrakıyla nüfus müdürlüğüne başvurarak, katılan adına çıkardığı ve bilirkişi raporu doğrultusunda iğfal kabiliyetini haiz nüfus cüzdanını yakalanıncaya kadar kullandığı, yakalandığında görevlilere katılan adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını gösterdiği, hemen ardından herhangi bir tutanak tanzim edilmeden kendi kimliğini açıkladığı, karakolda kendisini görmeye gelen annesinin, nüfus cüzdanındaki fotoğrafın oğluna ait olduğunu ancak kimlikte adı geçen kişiyi tanımadığını beyan etmesi üzerine bu yönde tutanak düzenlendiği, yakalama tutanağı dâhil olmak üzere bütün evrakın gerçek kimliği esas alınarak hazırlandığı, dolandırıcılıktan çok sayıda sabıkası olan sanığın suçlamaları kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce yargılama faaliyeti yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek fail ve fiille ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki son soruşturmanın açılması kararı, icra mahkemelerine verilen şikâyet dilekçesi gibi istisnai hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak bir iddianame ile açılmaktadır. Aynı maddenin dördüncü fıkrasında da; “iddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” hükmüne yer verilmiştir.
CMK’nun “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesi uyarınca da;
“1 ) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. …
3 ) Sanık hakkında;
a ) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,
b ) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,
c ) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,
d ) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi,
Hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
4 ) İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen;
a ) Etkin pişmanlık,
b ) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,
c ) Karşılıklı hakaret,
d ) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı,
Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
5 ) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir. …
7 ) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir. …”,
- madde uyarınca ise; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir”
Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak bir karar verilebilecek, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil ya da olaydan dolayı yargılama yapılıp, açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık teşkil edecektir. Öğretide de; “yargılamanın sınırlılığı” ve “davasız yargılama olmaz” şeklinde ifade edilen bu ilke uyarınca, hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve faili ile ilgili yargılama yapacak ve önüne getirilen uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacak, yargılama sonucunda sanığın sabit kabul edilen eylemlerinin hukuki niteliğine göre kanunda; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşmesi” olarak sayılan hükümlerden birinin ya da mahkûmiyet ve güvenlik tedbiri örneğinde olduğu gibi birden fazlasının kurulması ile yetinilecek, iddianameye konu olan fiil sabit olmakla birlikte, sanık tarafından işlenmediğinin anlaşılması veya sanığın işlediğinin kesin delillerle ispatlanamaması halinde gerçek fail ya da faillere ulaşılabilmesi amacıyla suç duyurusunda bulunulması gerekecektir. İddianamede anlatılan aynı fiilin farklı hukuki nitelendirilmesi nedeniyle hem “mahkûmiyet” hem de “beraat” ya da “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi ise usul ve kanuna aykırı olacaktır. Yine iddianamede iki ayrı suç şeklinde vasıflandırılan eylemlerin bir bütün olarak tek bir suçu oluşturduğunun kabulü halinde de iddinamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail ile bağlı olmasına karşın hukuki nitelendirmeyle bağlı olmayan mahkemece CMK’nun 223. maddesinde sayılan ve yargılamayı sonlandıran hükümlerden birisi kurulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinin infazı aşamasında cezaevinden izinli olarak ayrılmasını müteakip firar eden, bu nedenle hakkında yakalama kararı verilen ve bu kararı etkisiz kılmak amacıyla kendi fotoğrafı ile katılanın kimlik bilgilerini içeren sahte olarak hazırladığı nakil evrakıyla mahalle muhtarlığına kaydını yaptıran, ardından kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle aldığı nüfus cüzdanı talep belgesiyle nüfus müdürlüğüne müracaat edip katılan adına çıkardığı bilirkişi raporları doğrultusunda iğfal kabiliyetini haiz nüfus cüzdanını alıp yakalanana kadar kullanan, yakalandığında görevlilere katılan adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını gösteren, ancak herhangi bir tutanak tanzim edilmeden gerçek kimliğini açıklayan sanığın, başlangıçtan beri değişmeyen tek amacının, içerisinde bulunduğu durum nedeniyle yakalanmamak ve hapis cezasının infazını imkânsız kılmak olduğu, bu amaç doğrultusunda gerçekleştirdiği eylemlerinin ihlal ettiği hukuki değerin aynı nitelikte olduğu ve iddianamede fiilin bir bütün olarak açıklandığı göz önüne alındığında, fiilleri kül halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmakta olup, bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Ancak yukarıda açıklanan ilkeler ve kanuni düzenlemeler gözetildiğinde yerel mahkemece resmi belgede sahteciliğin yanında, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması ve sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece de, aynı eylem nedeniyle hem “mahkûmiyet” hem de “karar verilmesine yer olmadığına” hükmolunmasının mümkün bulunmadığı gözetilmeden, resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanmasına, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan hükmün ise, “bu suçtan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi” gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir. Zira bu halde Özel Dairece zincirleme biçimde resmi belgede sahtecilik suçunu oluturduğu kabul edilen eylemin bir kısmı bölünerek yerel mahkeme hükmü onanmış olacak, bir kısmı ise “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olacaktır.
Diğer taraftan, “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde bir hüküm çeşidine CMK’nun 223. maddesinde yer verilmemiştir. Buna göre, iddinamede iki ayrı suç olarak nitelendirmesi yapılan eylemlerin bir bütün halinde tek suçu oluşturduğu gerekçesiyle tek bir hüküm kurulurken sevk maddeleri gösterilen diğer suçtan dolayı hüküm kurulmadığının belirtilmesi amacıyla “karar verilmesine yer olmadığına” ibaresinin kullanılması mümkün ise de bunun bir hüküm çeşidi olmaması nedeniyle yargılamayı sonlandıran bir karar olmadığı da açıktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 27.06.1988 gün ve 230-298 ile 14.02.2012 gün ve 269-31 sayılı kararlarında da benzer sonuçlara ulaşılmıştır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire kararının bütünüyle kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün; “sanığın sahte nakil evrakıyla kaydını yaptırdığı mahalle muhtarlığına kendisinin fotoğrafı ve katılanın kimlik bilgileri bulunan nüfus cüzdanı talep belgesini hazırlatıp nüfus müdürlüğüne başvurarak sahte hüviyet cüzdanı düzenlettirdiği, yakalandığında görevli polis memurlarına gösterdiği, ancak hemen ardından herhangi bir tutanak düzenlenmeden gerçek kimliğini açıkladığı göz önüne alındığında, eylemlerinin bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması, resmi belgede sahtecilik suçundan tayin olunan 2 yıl 6 ay hapis cezasından TCK’nun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılırken sonuç cezanın 2 yıl 1 ay yerine 1 yıl 13 ay olarak belirlenmesi, aynı kanunun 53. maddesinin birinci fıkrasının ( c ) bendinde yer alan alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan şartlı salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması yerine, yazılı şekilde uygulama yapılması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 13.06.2012 gün ve 10389-11571 sayılı kararının bütünüyle KALDIRILMASINA,
3- Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.10.2008 gün ve 453-932 sayılı hükmünün,
a ) Sanığın sahte nakil evrakıyla kaydını yaptırdığı mahalle muhtarlığına, kendisinin fotoğrafı ve katılanın kimlik bilgileri bulunan nüfus cüzdanı talep belgesini hazırlatıp nüfus müdürlüğüne başvurarak sahte hüviyet cüzdanı düzenlettirdiği, yakalandığında görevli polis memurlarına gösterdiği, ancak herhangi bir tutanak tanzim edilmeden gerçek kimliğini açıkladığı hususları göz önünde bulundurulduğunda, eyleminin bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, ayrıca resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması,
b ) Resmi belgede sahtecilik suçundan tayin olunan 2 yıl 6 ay hapis cezasından TCK’nun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılırken sonuç hapis cezasının 2 yıl 1 ay yerine 1 yıl 13 ay olarak belirlenmesi,
c ) TCK’nun 53. maddenin birinci fıkrasının ( c ) bendinde yer alan sanığın kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan şartlı salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması yerine yazılı şekilde karar verilmesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.02.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık saygıyla sunar.