Parada Sahtecilik Suçu

Parada sahtecilik suçu Türk Ceza Kanunu madde 197’de düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu m.197/1 düzenlemesinin cezası iki yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezasıdır. Ceza zaman aşımı süresi 15 yıl, dava zaman aşımı süresi 20 yıldır. TCK m.197/1’de bahsi geçen suçun yargılaması ağır ceza mahkemesinde yapılır.

TCK m.197/2 de geçen suçun cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adli para cezasıdır. TCK m.197/3’ün cezası üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır. TCK m.197/2-3’de düzenlemesi geçen suçların yargılaması asliye ceza mahkemesinde yapılır. Dava zaman aşımı süreleri 8 yıl, ceza zaman aşımı süreleri 10 yıldır.

Türk Ceza Kanunu madde 197’de düzenlemesi geçen parada sahtecilik suçu şikayete tabi bir suç değildir, re’sen soruşturulup kovuşturulur. Bu suç uzlaştırma hükümleri kapsamında değildir.

Ayrıca TCK m.198 hükmüne göre: devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile milli ziynet altınları, para hükmündedir.

Parada Sahtecilik Suçu Nedir

  • TCK m.197/1 hükmünde geçen suç:
    • Türkiye’de veya yabancı bir ülkede kanunen tedavülde bulunan paranın, sahte olarak üretilmesi, ülkeye sokulması, nakledilmesi, muhafaza edilmesi veya tedavüle koyulmasıdır.
  • TCK m.197/2 hükmü:
    • Sahte paranın bilerek kabul edilmesidir.
  • TCK m.197/3 hükmü
    • Sahteliği bilinmeden kabul edilen paranın bu niteliği bilinerek tedavüle koyulmasıdır.

Parada Sahtecilik Suçu Madde Düzenlemesi

(1) Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Sahte parayı bilerek kabul eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Parada sahtecilik suçu Türk Ceza Kanunu 2. kitap 3. kısım 4. bölümde “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir.

Kamu güvenine karşı suçlar şunlardır:

Parada Sahtecilik Suçu Hareket Ögesi

Türk Ceza Kanunu m.197/1’de hükmü geçen suç seçimlik hareketli bir suçtur. Bu suçun oluşması için en az birinin gerçekleştirilmesi gereken seçimlik hareketler şunlardır:

Türkiye’de veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan paranın:

  • Sahte olarak üretilmesi,
  • Ülkeye sokulması,
  • Nakledilmesi,
  • Muhafaza edilmesi
  • Tedavüle koyulması

TCK m.197/2’de geçen suçun hareket ögesini, sahte paranın bilerek kabul edilmesi oluşturur.

TCK m.197/3’de geçen suçun hareket ögesi ise, sahteliğini bilmeden kabul edilen paranın bu niteliği bilinmeden tedavüle koyulmasıdır.

Parada Sahtecilik Suçu İçtima

Parada sahtecilik suçunun tedavüle sokma, üretme, muhafaza etme eylemleri mütemadi eylemlerdir. Bu eylemler bakımından TCK m.43’de bulunan zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için temadinin kesilmesi gerekir. (Yargıtay 8. Ceza Dairesi – Karar No: 2014/5262) (Yargıtay 8. Ceza Dairesi – Karar No: 2013/18955)

Parada Sahtecilik Suçu Etkin Pişmanlık

Parada sahtecilik suçuna ilişkin etkin pişmanlık hükümleri TCK m.201’de düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre:

  • Sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kişi, bu para veya kıymetli damgaları tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri mercine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
  • Sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri ilgili makama haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
Eskişehir Ceza Avukatı Parada sahtecilik suçu
Eskişehir Ceza Avukatı Parada sahtecilik suçu

Madde Gerekçesi

Madde metninde parada sahtecilik suçu tanımlanmıştır.

Birinci fıkra

Suçun konusu paradır. Paranın, madeni veya kağıt para ya da millî veya yabancı para olması arasında fark gözetilmemiştir. Suç konusu paranın kanunen tedavülde bulunması gerekir. Bu nedenle, tedavülden kaldırılmış ve örneğin antika özellik taşıyan paranın sahte olarak üretilmesi, ancak dolandırıcılık suçu bağlamında değerlendirilebilir.

Söz konusu suçu oluşturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme, muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiştir.

Sahte paradan söz edebilmek için, üretilen paranın sahteliğinin beş duyu organıyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Başka bir deyişle, tecrübe sahibi olmayan ve parayı özel bir incelemeye tâbi tutmayan bir kimsenin bu parayı gerçek para olarak kabul etmesinin olanaklı bulunması gerekir. Gerçek para olmadığı ilk bakışta anlaşılabilen durumlarda, suçtan söz edilemez. Başka bir deyişle, para görüntüsü taşımakla birlikte aldatıcılık özelliği olmayan kağıt veya maden parçası, bu suçun konusunu oluşturmaz. Bu hususu vurgulamak için uygulamamızda sahte paranın “sürüm yeteneği”nden söz edilmektedir.

İkinci Fıkra

Maddenin ikinci fıkrasında sahte parayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bu suçun oluşabilmesi için, kabul edilen paranın sahte olduğunun bilinmesi gerekir; yani bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.

Üçüncü fıkra

Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen paranın bu niteliğinin öğrenilmesine rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, kişi sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı, bu özelliğini öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalışmaktadır.

Yüksek Mahkeme Kararları

Ceza Genel Kurulu Kararı

Y.C.G.K. E. 2011/8-279 K. 2012/55 K.T. 21.02.2012

PARADA SAHTECİLİK SUÇU

SUÇTAN ZARAR GÖREN HERKES SORUŞTURMANIN HER AŞAMASINDA KAMU DAVASINA MÜDAHALE YOLUYLA KATILABİLİR

ÖZETİ: Parada sahtecilik suçunda yasal bilirkişi konumunda olan Merkez Bankasının da, suçtan zarar gördüğünden bahisle davaya katılan olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır. Aksinin kabulü, suçtan zarar görenle bilirkişiliğin aynı tarafta toplanması sonucunu doğurur ki, bu durumun da adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

Bu itibarla, parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunmadığı ve yerel mahkemenin yanılgılı uygulamaya dayalı katılma kararı hükmü temyize hak vermeyeceği göz önüne alındığında Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Parada sahtecilik suçundan sanık O. Ö.’ün 5271 Sayılı Kanunun 223. maddesinin 2. fıkrasının (e )bendi uyarınca beraatına ilişkin, Manisa Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.5.2007 gün ve 104-254 Sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 25.5.2011 gün ve 5640-3833 sayı ile;

” … Suçtan doğrudan zarar görmeyen müşteki hazinenin davaya müdahil olarak katılma hakkı bulunmadığından ve buna rağmen verilen müdahale kararı da hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden temyiz isteğinin CMK’nın 317. maddesi uyarınca reddine…”,

Oyçokluğuyla karar verilmiştir.

Daire Üyeleri H. Y. Aktan ve N. T. Duranoğlu;”Sanığa atılı parada sahtecilik suçu, TCK’nın 197. maddesinde kamu güvenine karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. Sözlük anlamıyla kamu güveni, hukuk düzeninin kanıt değeri taşıdığı şeylere doğruluk ve gerçeklikleri konusunda duyulan ortak ve sürekli bir duygu ve inançtır. Bu suçun iki konusundan birincisi kamu güveni, diğeri kanıt araçlarının doğruluk ve gerçekliklerinde saklı güvenceden kaynaklanan özel menfaattir.

Parada sahtecilik suçu en önemli zararını ülke ekonomisine vermektedir. Piyasada karşılıksız para dolaşması, o paranın gerek ülke içinde, gerekse yurt dışında değerinin, geçerliliğinin ve alım gücünün düşmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda ise, o ülkenin uluslararası piyasada ekonomik itibarı azalmakta, sonuçta ülke ekonomisi zarar görmektedir. Bu suç bakımından korunması amaçlanan hukuksal değer milli ekonomidir.

Suçtan zarar gören belirlenirken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiile haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki istemi göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde o kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır.

Parada sahtecilik suçu bakımından, 1211 Sayılı Kanuna göre kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası suçtan haklı çıkarı zedelenen kurum ise de Merkez Bankasının para politikasını, Devletin ekonomik ve mali kurallarının düzenlenmesi ve uygulanması konusunda görev ve yetkisi bulunan hazineden ayrık düşünmek olası değildir.

Yerel mahkemenin davaya katılmasına karar verdiği hazine, sanığa yüklenen suçtan doğrudan zarar gördüğünden hükmü temyiz yetkisi bulunmaktadır.” şeklindeki görüşleriyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.7.2011 gün ve 186675 sayı ile;

” … Parada sahtecilik suçu en önemli zararını ülke ekonomisine vermektedir. Piyasada karşılıksız para dolaşması, o paranın gerek ülke içerisinde, gerekse yurt dışında değerinin, geçerliliğinin ve alım gücünün düşmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda ise, o ülkenin uluslararası piyasada ekonomik itibarı azalmakta, sonuçta ülke ekonomisi zarar görmektedir. Bu suç bakımından korunması amaçlanan hukuksal değer, milli ekonomidir.

Suçtan zarar gören belirlenirken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiile haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki istemi göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde o kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır.

Parada sahtecilik suçu bakımından, 1211 Sayılı Kanuna göre kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası suçtan haklı çıkarı zedelenen kurum ise de Merkez Bankasının para politikasını, Devletin ekonomik ve mali kurallarının düzenlenmesi ve uygulanması konusunda görev ve yetkisi bulunan hazineden ayrık düşünmek olası değildir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını suçtan zarar gören kabul edip, hazine yerine anılan kuruma müdahillik hakkı tanınmasının yargılama hukuku açısından ayrıca sıkıntılara yol açacağı da gözden uzak tutulmamalıdır. Zira 5271 Sayılı CMK’nın ‘sahte para ve değerler üzerinde yapılacak incelemeler başlıklı 73. maddesinde; “Para ve Devlet tarafından çıkarılan tahvil ve hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik suçlarında, el konulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine inceletilir” hükmü yer almakta olup, Merkez Bankasının müdahilliğinin kabul edilmesi halinde Merkez Bankası hem müdahil, hem de sanık hakkında verilecek hükme esas olmak üzere davaya konu para üzerinde bilirkişi incelemesi yapan kurum olacaktır.

Sonuç olarak mahkemenin davaya katılmasına karar verdiği hazine, sanığa yüklenen suçtan doğrudan zarar gördüğünden hükmü temyiz yetkisi bulunmaktadır…”, görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR: Sanığın parada sahtecilik suçundan beraatına karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hazinenin, parada sahtecilik suçundan açılan kamu davasına katılma ve buna bağlı olarak hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Suç tarihinde sanığın, emeklilik işlemleri sebebiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borcunu ödemek üzere Vakıflar Bankası Manisa Şubesine verdiği toplam 1.300 abd Doları içerisinde bulunan bir adet 50 Doların sahte olduğunun belirlendiği ve hakkında kamu davası açıldığı, Kovuşturma aşamasında, yerel mahkemece tebligat gönderilen hazine vekilinin suçtan zarar gördüklerinden bahisle kamu davasına katılma isteminde bulunduğu, yerel mahkemece de davaya katılan olarak kabulüne karar verildiği,

Suça konu paranın sahte olup olmadığına dair olarak Merkez Bankası İzmir Bölge Müdürlüğünden görüş alındığı, bu şekilde adı geçen kurumun da davadan haberdar olduğu, ancak davaya katılma yönünde herhangi bir girişimde bulunmadığı, yerel mahkemece de bu kuruma, davaya katılmak isteyip istemediği yönünde bir bildirimde bulunulmadığı,

Yargılama sonucunda; sanığın beraatına karar verildiği ve bu hükmün yerel mahkemece kamu davasına katılan olarak kabulüne karar verilen hazine vekili tarafından temyiz edildiği,

Özel Dairece ise, hazinenin suçtan doğrudan zarar görmediği, bu sebeple davaya katılan olarak kabul edilemeyeceği ve hükmü temyize de yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle oy çokluğuyla temyiz isteminin reddine karar verildiği, Anlaşılmaktadır.

5271 Sayılı CMK’nın 237. maddesinin 1. fıkrasında; “mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişilerle malen sorumlu olanlar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmüyle kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 1412 Sayılı Kanunun 365. maddesindeki; “suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yoluyla katılabilir” hükmüyle paralellik göstermekte ise de, yeni düzenlemeye, önceki yasada yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere de uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişilerle malen sorumlu olanların Kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmektedir. Davaya katılma talebinin kabul edilmesi halinde, davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını alacaktır.

Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı yasada açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya olası zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir.

Nitekim bu durum, Ceza Genel Kurulunun 11.4.2000 gün ve 65-69 Sayılı kararında, “kamu davasına katılmak için suçtan doğrudan doğruya zarar görülmesi gerekir, dolaylı zararlar sebebiyle kamu davasına katılmak olanaksızdır’, 4.7.2006 gün ve 127-180 ile 3.5.2011 gün ve 155-80 Sayılı kararlarında ise; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

Uyuşmazlık konusuna dair olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için C.M.K.nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 Sayılı Bankacılık Yasasının 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.

Hazine tarafından takip edilen davalara dair esasları düzenleyen 4353 Sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Yasada, hazinenin parada sahtecilik suçundan açılan davalara katılmasına olanak veren bir hükme yer verilmemiştir.

Diğer taraftan uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuksal çözüme kavuşturulabilmesi için 1211 Sayılı Yasayla kurulan ve tüzel kişiliğe sahip bulunan, Türk Lirasının iç ve dış piyasalardaki ekonomik değerini ve itibarını korumak ve para politikasını düzenlemekle görevli olan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının yapısının da incelenmesi gerekmektedir.

1211 Sayılı Kanunun 1. maddesinde Merkez Bankasının kuruluş ve unvanı, 4. maddesinde ise bankanın temel görev ve yetkileri düzenlenmiş olup, anılan Yasada, Merkez Bankasının parada sahtecilik suçlarından açılan kamu davalarına katılması gerektiğine veya bu yönde bir görevi bulunduğuna dair bir hükme yer verilmemiştir.

Öte yandan 5271 Sayılı CMK’nın 73. maddesi; “para ve devlet tarafından çıkarılan tahvil ve hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik suçlarında el konulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine incelettirilir, yabancı devletlerin paraları ve değerleri hakkında da yetkili Türk makamlarının görüşlerinin alınmasına karar verilir’ şeklinde olup, bu düzenleme uyarınca Merkez Bankası aynı zamanda parada sahtecilik suçlarında yasal bilirkişidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın bir banka şubesinden aldığını savunduğu, ancak nereden temin edildiği tam olarak anlaşılamayan sahte bir adet 50 Amerikan Dolarının başka bir banka şubesine verilerek piyasaya sürülmesi şeklinde işlendiği iddia olunan parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin, kamu davasına katılma hak ve yetkisi olmadığından, yerel mahkemece verilen müdahale kararı hükmü temyiz etme hakkı vermeyecektir.

Diğer taraftan, 5271 Sayılı Kanunun 73. maddesinin açık düzenlemesi karşısında, parada sahtecilik suçunda yasal bilirkişi konumunda olan Merkez Bankasının da, suçtan zarar gördüğünden bahisle davaya katılan olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır. Aksinin kabulü, suçtan zarar görenle bilirkişiliğin aynı tarafta toplanması sonucunu doğurur ki, bu durumun da adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

Bu itibarla, parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunmadığı ve yerel mahkemenin yanılgılı uygulamaya dayalı katılma kararı hükmü temyize hak vermeyeceği göz önüne alındığında Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve yedi Genel Kurul Üyesi; “yalnızca hazinenin”,

Bir Genel Kurul Üyesi ise; “Merkez Bankasıyla hazinenin parada sahtecilik suçlarına katılabileceği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- )Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine,

2- )Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 21.02.2012 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

8. Ceza Dairesi Kararı

Y.8.C.D. E.2014/2201 K. 2014/4928 K.T.03.03.2014

PARADA SAHTECİLİK SUÇU

PARADA SAHTECİLİK SUÇUNUN KESİNTİSİZ SUÇLARDAN OLMASI VE İDDİANAMENİN DÜZENLENMESİ İLE HUKUKİ KESİNTİNİN OLUŞTUĞU

HAPİS CEZASI YANINDA ADLİ PARA CEZASINA DA HÜKMOLUNMASI GEREKTİĞİ

ÖZETİ: Sanıkların mükerrer cezalandırılmasının önlenmesi bakımından bahsi geçen olaya ilişkin sanıklar hakkında parada sahtecilik suçundan dava açılıp açılmadığı araştırılarak mümkün olduğunda davaların birleştirilmesi, aksi halde incelenerek dosya içerisine alınıp bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosyaya konulduktan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle yazılı biçimde hükümler kurulması, kabul ve uygulamaya göre de; TCK’nın 197/1. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında adli para cezasına da hükmolunması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini yasaya aykırıdır.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Suç tarihi olan 26.03.2011 tarihinde ayrıca Konya ilinde meydana gelen parada sahtecilik suçundan yürütülen tahkikat nedeniyle olayın müştekisi E. T. men’in sanıklardan A.. A..’u kendisine sahte para veren kişi olarak teşhis etmesi nedeniyle sanıkların Konya ilinde de piyasaya sahte para sürdüklerinin iddia edilmesi karşısında; parada sahtecilik suçunun kesintisiz suçlardan olması ve iddianamenin düzenlenmesi ile hukuki kesintinin oluşması karşısında, sanıkların mükerrer cezalandırılmasının önlenmesi bakımından bahsi geçen olaya ilişkin sanıklar hakkında parada sahtecilik suçundan dava açılıp açılmadığı araştırılarak mümkün olduğunda davaların birleştirilmesi, aksi halde incelenerek dosya içerisine alınıp bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosyaya konulduktan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle yazılı biçimde hükümler kurulması,

2- Kabul ve uygulamaya göre de; TCK’nın 197/1. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında adli para cezasına da hükmolunması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini,

Sonuç: Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı ceza miktarı itibariyle 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’un 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla anılan yasanın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.03.2014 gününde oy birliği ile, karar verildi.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık bu suçun şüphelisi veya sanığı konumunda olan müvekkillerine özenle ve profesyonellikten taviz vermeden Eskişehir Ceza Avukatı olarak müdafilik hizmeti verdiği gibi bu suçun mağduru veya suçtan zarar göreni konumunda olan müvekkillerini de mahkemede Eskişehir Ceza Avukatı olarak özveriyle temsil etmekte ve haklarını savunmaktadır.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!