Özel Belgede Sahtecilik Suçu ve Cezası

Özel belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı yasanın 207. maddesinde düzenlenmiştir. Özel belgede sahtecilik, bir kimsenin özel bir belgeyi sahte olarak düzenlemesi veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmesi ve kullanmasıdır.

Özel belgede sahtecilik suçu cezası kanunda 1 yıl ile 3 yıl arasında hapis cezası olarak düzenlenmiştir. Bu suç genel bir suçtur. Bu suçu kamu görevlisi veya sivil herkes işleyebilir. Bu suçun mağduru kamudur.

Özel Belgede Sahtecilik Suçu

Suçun maddi konusu özel belgedir. Resmi belgelerin veya resmi belge hükmündeki belgelerin özelliklerini taşımayan tüm belgeler özel belge kapsamındadır. Özel belgenin veya yazının önceden kanıt olarak hazırlanmış olması gerekmez, hukuksal ilişkileri veya hukuksal olayları ortaya koymaya hizmet etmesi yeterlidir.

Maddi ve Fikri Sahtecilik Ayrımı

Maddi sahtecilik, belgenin gerçek düzenleyicisi ile belge üzerinde düzenleyen olarak görünen kişinin birbirinden farklı olmasıdır.

Fikri sahtekarlık ise belgenin gerçek düzenleyeni ile belge üzerinde düzenleyen olarak görünen kişinin aynı olmasına rağmen belge içeriğinin farklı olmasıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Yasası özel belge yönünde sadece maddi sahteciliği cezalandırmakta, fikri sahteciliği cezalandırmamaktadır. Resmi belgede sahtecilik suçu bakımından Türk Ceza Kanununda maddi sahtecilik veya fikri sahtecilik ayrımı yapılmamış her ikisi de aynı şekilde cezalandırılmıştır.

Özel Belgede Sahtecilik Suçu

Özel Belgede Sahtecilik Suçu Hareket Ögesi

Özel belgede sahtecilik suçu hem seçimlik hareketli hem de birden çok hareketli bir suçtur. Yani bu suçun oluşabilmesi için kanunda sayılan hareketlerden biriyle beraber bir üçüncü hareketin gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunda bu suç için sayılan seçimlik hareketlerden ilki “özel belgeyi sahte olarak düzenlemek”tir. Diğer seçimlik hareket “gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek”tir. Bu seçimlik hareketle gerçekte mevcut olan özel belge üzerinde silmek veya eklemeler yapmak suretiyle oynanmaktadır. Mevcut olan özel belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde bu suç değil özel belgeyi bozma suçu oluşacaktır.

Özel belgede sahtecilik suçuna birden çok hareketli suç vasfını veren hareket ögesi “belgenin kullanılması” hareketidir. Gerçekten de bu suçun oluşabilmesi için önce sahteciliğin yapılması daha sonra ise üzerinde sahtecilik yapılan belgenin kullanılması gerekir. Yani, bir kimsenin özel bir belgeyi sahte olarak düzenlemesi veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak biçimde değiştirmesi biçimindeki iki seçimlik hareketten birinin gerçekleşmesi bu suçun oluşması için yeterli değildir. Ayrıca failin söz konusu belgeyi kullanması gerekir.

Resmi belgede sahtecilik suçundan farklı olarak özel belgede yalnızca sahteciliğin yapılması, fakat belgenin kullanılmaması durumunda bu suç oluşmaz.

Kullanmadan anlaşılması gereken, sahte belgenin herhangi bir hukuksal işlem tesisinde hukuksal sonuç doğurmasını sağlamaya çalışmaktır. (CGK, 30.4.2002 E. 2002/6-111 K. 2002/237) Kullanmanın illa resmi makamlar önünde olması gerekmez kişiler arasındaki hukuksal ilişkilerde kullanmakta bu suçun oluşumu için yeterlidir. Suçun oluşması için kullanma eyleminin doğrudan sahteciliği yapan fail tarafından gerçekleştirilmesi gerekmez.

Türk Ceza Kanunu madde 207/2 ye göre bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de özel belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılmaktadır.

Suçun Nitelikli Şekli

Cezayı azaltan nitelikli şekli: Türk Ceza Kanunu madde 211’e göre eylemin bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla işlenmesi, suçun (cezayı azaltan) nitelikli şeklini oluşturur.

Özel belgede sahtecilik suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Kastın varlığı için failin sahteciliğin dışında, ayrıca kullanmayı istemiş olması gerekir. Kullanma fiili bu suçun zorunlu bir unsurudur.

Bu suçta mağdurun rızası hukuka aykırılığı ortadan kaldırır.

Özel belgede sahtecilik suçunun soruşturması ve kovuşturması re’sen yapılır. Bu suçta şikayet aranmaz.

Özel Belgede Sahtecilik Madde Gerekçesi

Suçun konusu, özel belgedir.

Söz konusu suçu oluşturan hareketlerden biri, özel belgeyi sahte ola­rak düzenlemektir. Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.

Suç, gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek suretiyle de işlenebilir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan özel belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmakta­dır. Mevcut olan özel belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapı­lan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, özel belgeyi bozma suçu oluşur.

Söz konusu suçun tamamlanabilmesi için, bu iki seçimlik hareketten birinin gerçekleşmesinin yanı sıra, düzenlenen sahte belgenin kullanılması gerekir.

Suçun oluşması için, bir unsur olarak kullanmanın gerçekleşmesi ge­rekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukukî ilişkide veya herhangi bir hukukî işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya ça­lışmaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, başkaları tarafından sahte olarak düzen­lenmiş olan bir özel belgenin kullanılması, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, kullanan kişinin, belgenin sahte olduğunu bilmesi gerekir. Yani bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.

Yüksek Mahkeme İçtihatları

SUÇA KONU SAHTE NÜFUS CÜZDANININ ALDATICI NİTELİKTE OLUP OLMADIĞI

FİİLİ İĞFAL TEK BAŞINA YETERLİ GÖRÜLMEYEREK MUTLAKA DİĞER YAN DELİLLER GÖZ ÖNÜNE ALINMALI DELİLLER DEĞERLENDİRİLDİKTEN SONRA OBJEKTİF OLARAK ALDATMA YETENEĞİNİN BULUNUP BULUNMADIĞI TESPİT EDİLMELİDİR

ÖZETİ: Yabancı uyruklu olan sanık tarafından kullanılan ve nüfus idaresi tarafından düzenlenmemiş olan sahte nüfus cüzdanının aslının ele geçirilememesi nedeniyle, Yerel Mahkemece söz konusu belgenin objektif olarak aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının tespiti açısından, dosyada bulunan suretinin imza, mühür, şekil vb. yönlerden incelenmesi başta olmak üzere, diğer delillerin değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin gerekçeli karara da yansıtılması gerekirken, bu konuda gerekçeli kararda hiçbir değerlendirme yapılmaksızın ve söz konusu belgenin aldatma yeteneğinin olduğuna ilişkin hiçbir gerekçe gösterilmeksizin resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulması yerinde değildir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.

YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas Numarası: 2013/8-409
Karar Numarası: 2014/4
Karar Tarihi: 14.01.2014

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- 5271 Sayılı CYY.nın 7. maddesinin “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür” biçimindeki buyurucu hükmü karşısında, yargılamanın duruşmalı olarak yapılması gerektiği gözetilmeden eylemin niteliğini takdirde yanılgıya düşülerek dosya üzerinden (tensiple) beraat kararı verilmesi,

2- Bilet gişesi işleten sanığın, sahte İETT otobüs bileti satma eyleminin, özel belgede sahtecilik (5237 Sayılı TCY.nın 207/2. maddesi) yada dolandırıcılık (5237 Sayılı TCY.nın 158/1-e maddesi suçlarını oluşturup oluşturmayacağının karar yerinde tartışılmaması,

SONUÇ: Yasaya aykırı ve katılan İETT Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03.10.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2006/4083
Karar Numarası: 2006/14774
Karar Tarihi: 03.10.2006

YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas Numarası: 2013/8-409 Karar Numarası: 2014/4 Karar Tarihi: 14.01.2014

ÖZEL BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU

SUÇA KONU SAHTE NÜFUS CÜZDANININ ALDATICI NİTELİKTE OLUP OLMADIĞI

FİİLİ İĞFAL TEK BAŞINA YETERLİ GÖRÜLMEYEREK MUTLAKA DİĞER YAN DELİLLER GÖZ ÖNÜNE ALINMALI DELİLLER DEĞERLENDİRİLDİKTEN SONRA OBJEKTİF OLARAK ALDATMA YETENEĞİNİN BULUNUP BULUNMADIĞI TESPİT EDİLMELİDİR

ÖZETİ: Yabancı uyruklu olan sanık tarafından kullanılan ve nüfus idaresi tarafından düzenlenmemiş olan sahte nüfus cüzdanının aslının ele geçirilememesi nedeniyle, Yerel Mahkemece söz konusu belgenin objektif olarak aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının tespiti açısından, dosyada bulunan suretinin imza, mühür, şekil vb. yönlerden incelenmesi başta olmak üzere, diğer delillerin değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin gerekçeli karara da yansıtılması gerekirken, bu konuda gerekçeli kararda hiçbir değerlendirme yapılmaksızın ve söz konusu belgenin aldatma yeteneğinin olduğuna ilişkin hiçbir gerekçe gösterilmeksizin resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulması yerinde değildir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.

Sanık N. Y.’nun resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43/1, 62 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis, özel belgede sahtecilik suçundan ise aynı kanunun 207/1, 62 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2011 gün ve 171-404 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 17.07.2012 gün ve 14043-24738 sayı ile;

“…II- Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

1- Suça konu sahte nüfus cüzdanının ele geçirilip aldatıcı nitelikte olup olmadığının belirlenememesi karşısında, nüfus cüzdanında baba adının M. anne adının C. olarak yazılmış bulunması, doğum tarihi ve doğum yeri gözetilerek sanığın fizyonomi durumuyla konuşmasındaki aksanı nazara alındığında suça konu belgenin aldatıcı nitelikte olup olmadığı tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

…3- Sanık müdafiinin 21.12.2011 tarihli oturumda, lehe hükümlerin uygulanmasına ilişkin isteğinin nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarından cezaların ertelenmesi, özel belgede sahtecilik suçundan ayrıcı tedbirlere çevirme taleplerini de kapsadığı halde, bu konularda bir karar verilmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.09.2012 gün ve 67211 sayı ile;

“Dosyanın incelenmesinde; Ukrayna uyruklu 1964 doğumlu sanık N. Y.’nun, 1965 doğumlu katılan T. E.’un kimlik bilgilerini içeren ve üzerine kendi fotoğrafını yapıştırıp sahte olarak düzenlettirdiği nüfus cüzdanını kullanarak katılan adına HSBC Bankasını müracaat edip kredi kartı başvurusunda bulunduğu, kredi kartı sözleşmesini imzaladığı ve bir adet sahte kredi kartı üretilmesini sağladığı, bu kartın bankaca kurye aracılığıyla gönderildiği, suça konu sahte kimlik gösterilmek suretiyle kendisine teslim edildiği, sanığın bu kartı değişik tarihlerde kullanarak harcama yaptığı, yine Avcılar Telekom Müdürlüğüne başvurarak sabit hatlı telefon başvurusunda bulunduğu, abonelik sözleşmesi imzaladığı ve kendisine telefon hattıyla internet hat bağlandığı, ancak telefon borcunu ödememesi ve Telekom Müdürlüğünce borcun ödenmesi konusunda katılana uyarıda bulunulması üzerine olayın ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.

Somut olaydaki sorun; ele geçirilemeyen suça konu sahte nüfus cüzdanının aldatıcı nitelikte olup olmadığının tespiti noktasındadır.

Resmi belgenin, gerçeği taklit edilerek (sahte olarak düzenlenerek) işlenen suçun sahtecilik olarak nitelendirilebilmesi için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsurudur. Özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça, belgeyi kabul ve kontrol etmekle görevli kişilerin ilk nazarda dikkatini çekmeyeceği ve ilk bakışta sahte olduğu anlaşılamayan belge, objektif olarak iğfal kabiliyeti haiz olduğu kabul edilmelidir. Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi 17.07.2012 tarih ve 2012/14043 Esas ve 2012/24738 karar sayılı ilamı ile;

Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hüküm yönünden; suça konu sahte nüfus cüzdanının ele geçirilip aldatıcı nitelikte olup olmadığının belirlenememesi karşısında, nüfus cüzdanında baba adının Mehmet ve anne adının Cahide olarak yazılmış bulunması, doğum tarihi ve doğum yeri gözetilerek sanığın fizyonomi durumuyla konuşmasındaki aksanı nazara alındığında, suça konu belgenin aldatıcı nitelikte olup olmadığı tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğine işaretle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Dosya kapsamından, sanığın 1964 doğumlu olup üniversite mezunu olduğu, yaklaşık 10 yıldır İstanbul’da yaşadığı, tercümana ihtiyaç duymayacak kadar Türkçe konuşabildiği anlaşılmaktadır. Sanığın suça konu ele geçirilemeyen sahte nüfus cüzdanını gerek ilgili bankaya, gerek kartı teslim eden kuryeye ve gerekse ilgili Telekom müdürlüğüne ibrazı üzerine yapılan işlemler sırasında ilgili kurum personellerince sahteliğinin fark edilememiş olması karşısında, sözü edilen belgenin aldatıcı nitelikte olduğunun kabulü gerekmektedir. Kaldı ki, gerek yabancı uyruklu ve gerekse Türk vatandaşı her hangi bir kişinin fizyonomi durumunun ve konuşma aksanının ibraz edeceği belgenin sahteliği konusunda her zaman karine oluşturduğunun kabulü de mümkün değildir. Bu nedenle, suça konu sahte belgenin aldatıcı nitelikte olduğunu kabul eden yerel mahkemenin uygulamasında isabetsizlik görülmediğinden bu suç yönünden verilen kararın onanmasına karar verilmeliydi.

…Sanığın, aynı sahte kimliği kullanarak Avcılar Telekom Müdürlüğüne başvurarak sabit hatlı telefon için abonelik sözleşmesi imzalaması ve telefon hattı bağlatması, resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğu…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının resmi ve özel belgede sahtecilik suçları yönünden kaldırılmasına, resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün onanmasına ve özel belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün suç vasfı yönünden bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK’nun 308 inci maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 11.04.2013 gün ve 29010-11515 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme, resmi ve özel belgede sahtecilik suçlarıyla sınırlı olarak yapılmıştır.

Sanığın resmi ve özel belgede sahtecilik suçlarından mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1-Ele geçirilemeyen suça konu sahte nüfus cüzdanının aldatıcı nitelikte olup olmadığı ve bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı,

2-Sanığın, aynı sahte kimliği kullanarak Avcılar Telekom Müdürlüğüne başvurarak sabit hatlı telefon için abonelik sözleşmesi imzalaması ve telefon hattı bağlatmasının resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmadığı,

noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanığın sahte nüfus cüzdanını kullanarak bağlattığı sabit hatlı telefon faturalarını ödememesi nedeniyle Türk Telekom yetkililerince kimlik bilgileri kullanılan kişi olan katılana ulaşıldığı, katılanın verdiği şikayet dilekçesi üzerine soruşturmaya başlanıldığı ve sanığın yakalandığı,

Sahte olarak düzenlenen nüfus cüzdanının ele geçirilemediği, bu sahte nüfus cüzdanının dosyada bulunan fotokopisiyle katılana ait nüfus cüzdanı fotokopisinin karşılaştırılması sonucunda, sahte nüfus cüzdanının katılana ait nüfus cüzdanı bilgileri kullanılarak sahte olarak düzenlendiğinin görüldüğü,

Sanığın HSBC Bankasına 22.06.2009 tarihinde başvurduğu, başvurusunda sahte nüfus cüzdanını kullandığı, görevliler tarafından bu nüfus cüzdanının fotokopisinin alınıp üzerine aslının görüldüğünün yazıldığı ve evraka eklendiği, çıkartılan kredi kartının da 02.07.2009 tarihinde kuryeyle sanığa teslim edildiği,

Sanığın yine aynı nüfus cüzdanı ile 23.06.2009 tarihinde Türk Telekom Avcılar şubesine başvurarak evine sabit telefon bağlanması için abonelik sözleşmesi imzaladığı, bu evrakın da ekine nüfus cüzdanının fotokopisinin eklendiği, ancak aslının görüldüğüne ilişkin bir ibarenin yazılı olmadığı,

Ukrayna uyruklu ve 1964 doğumlu olan sanığın yargılama boyunca tercüman yardımından yararlanmaksızın savunmasını Türkçe yaptığı, cezaevinden mahkemeye elyazısı olarak Türkçe dilekçeler gönderdiği,

Sanığın; 10 yıldır İstanbul’da yaşamakta olduğunu, Türkiye’de geçimini sağlamak amacıyla üzerinde kendi fotoğrafı bulunan T. E. adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanını İstanbul ili Aksaray semtinde tanımadığı bir kişiden 1500 Dolar karşılığında aldığını, bu nüfus cüzdanıyla evine sabit telefon hattı ve HSBC Bankasına ait 1000 Lira limitli kredi kartı çıkarttığını, bu sahte nüfus cüzdanını ve kredi kartını yakalanacağını anlayınca çöpe attığını, sahte nüfus cüzdanının iki yıl boyunca kullandığını, vize süresinin geçtiğini beyan ettiği,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

Ele geçirilemeyen suça konu sahte nüfus cüzdanının aldatıcı nitelikte olup olmadığı ve bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı:

5237 sayılı TCK’nun “Resmi belgede sahtecilik” başlıklı 204 üncü maddesi;

“(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklindedir.

Buna göre, resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiş olup, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmi belgenin başkaları aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmi belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması halinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.

Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.

Öte yandan, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmi belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği ya da başka bir ifadeyle iğfal kabiliyeti suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte (nesnel) bulunup bulunmadığı ve beş duyuyla ilk bakışta anlaşılabilir olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir.

Ceza Genel Kurulunun 09.10.2012 gün ve 335-1804 ile 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararlarında da; muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği ve bu nedenle aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneğinin olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hakim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat belirlemeli ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.

Görüldüğü gibi, mahkemece, mümkün olması halinde suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmi belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğeler incelenmeli, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığı belirlenmeli, tereddüt halinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmalıdır.

Belgenin ele geçmediği durumlarda ise, suça konu belgenin somut olayda muhatapları öznel (subjektif) olarak aldatması, yani fiili iğfal tek başına yeterli görülmeyerek, mutlaka diğer yan deliller göz önüne alınmalı, bu bağlamda; evrakın varsa suretinin imza, mühür, şekil, sayı vb. yönlerden incelenmesi, mümkün olduğu takdirde evrakın ibraz edildiği muhatapların dinlenmesi gibi deliller değerlendirildikten sonra objektif olarak aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Fikri sahtecilik ya da içerik sahteciliği de denilen belgenin yetkili kişi ya da kurum tarafından düzenlendiğinin sabit olduğu hallerde ise, suça konu belge ele geçirilemese bile yetkili kişi ya da kurum tarafından düzenlenmiş olması nedeniyle iğfal kabiliyetinin bulunduğu kabul edilmelidir.

Bununla birlikte ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi olan, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latincede ise “in dubioproreo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, suça konu belgenin iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda oluşacak şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yabancı uyruklu olan sanık tarafından kullanılan ve nüfus idaresi tarafından düzenlenmemiş olan sahte nüfus cüzdanının aslının ele geçirilememesi nedeniyle, Yerel Mahkemece söz konusu belgenin objektif olarak aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının tespiti açısından, dosyada bulunan suretinin imza, mühür, şekil vb. yönlerden incelenmesi başta olmak üzere, diğer delillerin değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin gerekçeli karara da yansıtılması gerekirken, bu konuda gerekçeli kararda hiçbir değerlendirme yapılmaksızın ve sözkonusu belgenin aldatma yeteneğinin olduğuna ilişkin hiçbir gerekçe gösterilmeksizin resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulması yerinde değildir.

Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve bir Genel Kurul Üyesi; “somut olayda, uzun yıllardır ülkemizde yaşıyor olması nedeniyle iyi derecede Türkçe bildiği anlaşılan sanığın, sahte nüfus cüzdanını iki yıl boyunca kullanması ve bu süre içinde hiç kimsenin bunun sahte olduğunu anlamaması nedeniyle tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde, sahte nüfus cüzdanının objektif olarak aldatıcı nitelikte olduğunda tereddüt bulunmadığından, itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.

Birinci uyuşmazlıkla ilgili olarak ulaşılan sonuç nedeniyle, öncelikle suça konu nüfus cüzdanının iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti ve sanığın hukuki durumunun buna göre belirlenmesi gerektiğinden diğer uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmemiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.12.2013 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 14.01.2014 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!