Nüfuz ticareti suçu Türk Ceza Kanunu madde 255’de düzenlenmiştir. Cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Şikayete tabi değildir, re’sen soruşturulup kovuşturulur. Bu suç uzlaştırma hükümleri kapsamında değildir. Ceza zaman aşımı 8 yıl, dava zaman aşımı 10 yıldır. Yargılaması asliye ceza mahkemesinde yapılır.
İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Nüfuz ticareti suçu, rüşvet suçu gibi bir kalkışma suçudur. Bu nedenle menfaat sağlanması konusunda anlaşmaya varılması ancak menfaat sağlanmaması durumunda bile suç TCK m.255/2’ye göre tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
Nüfuz Ticareti Suçu Nedir
Nüfuz ticareti suçu: bir kimsenin kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin etmesidir.
Suçun temel şekli bakımından, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahseden kişinin kamu görevlisi olması gerekmemektedir. Ancak kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahseden kişinin kamu görevlisi olması hali bu suçun nitelikli halini oluşturmaktadır. Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahseden kişinin kamu görevlisi olması halinde suçun temel şekline göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.
Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir. (TCK m.255/3) Buna göre bu suçun teşebbüs aşamasında kalması durumunda genel hükümlere göre hüküm verilmeyecek TCK m.255/3’de bulunan düzenleme hüküm verilirken dikkate alınacaktır.
Nüfuz Ticareti Suçu Madde Düzenlemesi
(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.
(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.
Nüfuz ticareti suçu Türk Ceza Kanunu 2. kitap 4. kısım 1. bölümde “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir.
Kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar şunlardır:
- Zimmet (m.247)
- İrtikap (m.250)
- Denetim Görevinin İhlali (m.251)
- Rüşvet (m.252)
- Nüfus Ticareti (m.255)
- Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması (m.256)
- Görevi Kötüye Kullanma (m.257)
- Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması (m.258)
- Kamu Görevlisinin Ticareti (m.259)
- Kamu Görevinin Terki Veya Yapılmaması (m.260)
- Kişilerin Malları Üzerinde Usulsüz Tasarruf (m.261)
- Kamu Görevinin Usulsüz Olarak Üstlenilmesi (m.262)
- Özel İşaret Ve Kıyafetleri Usulsüz Kullanma (m.264)
- Görevi Yaptırmamak İçin Direnme (m.265)
- Kamu Görevine Ait Araç Ve Gereçleri Suçta Kullanma (m.266)
Madde Gerekçesi
Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceğinden bahisle kişiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, menfaati temin eden kişinin, yapılmasını arzuladığı işin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel ilişkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan kişilere işi yaptırabileceğine veya herhangi bir şekilde işi yapabileceğine inandırarak menfaat temin etmektedir. Şayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı halde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Bu madde kapsamına giren olaylarda kişi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir menfaat olduğunu bilmektedir. Kişi, yasal olan veya olmayan bir işinin görülmesi amacına yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir.
Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapacağı veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlamasıyla tamamlanmış olur. Bu durumda, söz konusu suçun oluşumu açısından, menfaati sağlayan kişinin işinin görülüp görülmediğini araştırmaya gerek yoktur.
Bu suç, çok failli bir suçtur. İşinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu görevlisi hem de işinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi söz konusu suçun failidirler.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görevi başında bulunması da gerekmez. Görev mahalli dışında da bu suç oluşabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız menfaati temin eden kişinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir işi özel bağlantıları nedeniyle yapabileceğinden söz ederek kişilerden haksız bir menfaat temin etmesidir.
Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş olması hâlinde ise, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Yüksek Mahkeme Kararları
Y.5.C.D. E. 2019/6175 K. 2022/10467 K.T. 14.09.2022
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre nüfuz ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Suç tarihinde yürürlükte bulunan ve dolandırıcılık suçuna göre daha özel düzenleme niteliğinde olan TCK’nın 255. maddesinde düzenlenen nüfuz ticareti suçunun bağlı hareketli bir suç tipini oluşturduğu, bu suçta hareket öğesi sınırlandırıldığından, dolandırıcılık suçuna nazaran özel hüküm niteliğinde bulunduğu, suçun oluşabilmesi için gördürülecek işin mutlaka haksız bir iş olması, işi göreceğini söyleyen failin kamu görevlisi üzerinde nüfuzunun bulunması ve işi yapacak kamu görevlisinin belli olmasının gerektiği, TCK’nın 157 ve 158. maddelerinde düzenlenen dolandırıcılık suçlarında ise işi göreceğini söyleyen failin kamu görevlisi üzerinde nüfuzunun bulunmasının zorunlu olmadığı, somut olayda ise sanık …’ın, kamu görevlileri üzerinde nüfuzunun bulunmaması nedeniyle eylemlerinde nüfuz ticareti suçunun unsurlarının bulunmadığı, mağdurların kolluk tarafından alınan ifadelerinde ismini … olarak bildikleri ve Feryat ile iştirak halinde atılı suçu işlediği iddia edilen ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanık …’ın kendilerine MİT’te çalıştığını söyleyip … Türk olarak tanıtarak kuruma ait kimlik kartını gösterdiğini bildirmeleri, bu şahsın üzerinden adli emanetin 2014/3439 sırasına kayıtlı Başbakanlık MİT kartının çıkması dikkate alındığında oluşa uygun olarak sübutu kabul edilen eylemlerin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-d maddesinde düzenlenen kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle iki kez zincirleme biçimde nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde nüfuz ticareti suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması,
28/03/2014 tarihli iddianamede sanık …’ın üzerinde ele geçirilen yakın koruma kimlik kartı ve sanık …’ın üzerinde ele geçirilen Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesine ait kimlik kartının sahte olduğundan bahisle sanıklar hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kamu davası açıldığı, gerek anlatım gerekse deliller kısmında adli emanetin 2014/1736 sırasına kayıtlı sahte belgelerden bahsedilip açıkça değinilen bu iki kimlik kartının sahteliğinin iddia edildiği, buna karşın mahkemece yapılan yargılama sonucunda yakın koruma kimlik kartı dışında iddia konusu olmayan adli emanetin 2014/3439 sırasına kayıtlı diğer kimlik kartları ve nüfus cüzdanının sahte olduğunun kabulüyle ve zincirleme suç hükümleri de uygulanıp mahkumiyet hükmü kurularak, iddianamede anlatılmayan ve yargılama konusu olmayan konuda karar verilmek suretiyle CMK’nın 225. maddesine muhalefet edilmesi,
Kabule göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/06/2007 tarihli ve 2007/10-108 Esas, 2007/152 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenmesi,
Sanık …’ın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında birden fazla mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerine ilişkin olarak hakkında zincirleme suç hükümlerini içeren TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, her bir mağdura yönelik ayrı ayrı nüfuz ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle fazla ceza tayini,
5271 sayılı CMK’nın 231/8. maddesine, 28/06/2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesi ile eklenen “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” şeklindeki hükmün ancak yürürlük tarihinden sonra işlenen suçlar bakımından uygulanabileceği gözetilmeden, temyize konu bu dosyadaki suç tarihinin anılan düzenlemenin yürürlük tarihinden önce olmasına göre, geçmiş hükümlülüğü bulunmayan sanık … hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde belirtilen diğer koşullar yönünden denetime imkan verecek şekilde değerlendirme yapılması gerekirken, daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden bahisle CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
TCK’nın 51/2-3. madde ve fıkralarına göre, hapis cezasının ertelenmesinin, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilmesine ve nüfuz ticareti suçundan verilen cezaları ertelenen sanık … hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenmesinin gerekmesine karşın, TCK’nın 51/2. maddesinin hiç tartışılmaması ve 52/3. madde uyarınca denetim süresi belirlenmemesi,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal Kararının 24/11/2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Kanuna aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’un 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA 14/09/2022 tarihinde bozmada oy birliği, gerekçede oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
İddianamede “sahte kimlikler ile … sağladıkları” anlatımına yer verilmiş, deliller kısmında “emanetin 2014/1736 sırasında kayıtlı belgeler, …. tüm soruşturma evrakı kapsamı” ibaresi kullanılmış olup, sanıkların savunmalarının alındığı 09/07/2014 günlü celsede “… dosyada bulunan diğer belge ve bilgiler” okunarak sanıklara diyecekleri sorulmuş, anılan celsede “adli emanete müzekkere yazılarak 2014/3439 ve 2014/1736 sırasında kayıtlı belgelerin tetkik ve iade edilmek üzere istenilmesine” karar verilmiş, 22/10/2014 günlü sanık …’ın da hazır bulunduğu celsede sahteciliğe konu belgeler incelenmiş, sanık sahte belgelere ilişkin açıkça savunmada bulunmuştur. Ayrıca, sanıklar duruşmada tekrar ettikleri sorgu ifadelerinde de sahteciliğe ilişkin savunma yapmışlardır. Açıklanan nedenlerle, adli emanetin 2014/3439 sırasına kayıtlı belgeler dahil tüm sahtecilik fiillerine dair dava açıldığının kabulü gerekir. Olayın gelişim şekli ve süreci değerlendirildiğinde de kardeş olan sanıkların tüm sahtecilik eylemlerinde fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri açık olduğundan TCK’nın 37/1. maddesi uyarınca fail olacakları ve CMK’nın 225. maddesine aykırılık olmadığı kabul edilmek zorundadır. Ancak 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesine göre “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi” durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olup; aynı anda gerçekleşen fiillerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığı, dosya kapsamına göre suça konu belgelerin farklı tarihte düzenlendiğine dair delil bulunmadığının anlaşılması karşısında zincirleme suç koşullarının oluşmadığı, ancak suça konu belge sayısı da nazara alınarak TCK’nın 61. maddesi uyarınca alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun farklı gerekçesine iştirak edilmemiştir.
Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık bu suçun şüphelisi veya sanığı konumunda olan müvekkillerine özenle ve profesyonellikten taviz vermeden Eskişehir Ceza Avukatı olarak müdafilik hizmeti verdiği gibi bu suçun mağduru veya suçtan zarar göreni konumunda olan müvekkillerini de mahkemede Eskişehir Ceza Avukatı olarak özveriyle temsil etmekte ve haklarını savunmaktadır.
Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık saygıyla sunar.