Meşru savunma bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
Meşru savunma Türk Ceza Kanunu madde 25 fıkra 1’de düzenlenmiştir. Madde metni şu şekildedir: Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
Meşru Savunma Koşulları
Bir eylemin meşru savunma sayılabilmesi için bazı koşulların yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu koşulları şu şekilde sıralayabiliriz:
Meşru Savunma saldırıya ilişkin koşullar
- Bir saldırı olmalıdır.
- Saldırı haksız olmalıdır.
- Saldırı bir hakka yönelmiş olmalıdır.
Meşru Savunmada savunmaya ilişkin koşullar
- Savunmada zorunluluk bulunmalıdır.
- Saldırı ile savunma arasında orantı bulunmalıdır.
- Savunma saldırıyı yapana yönelik olmalıdır.
Yüksek Mahkeme Kararları
Y.1.C.D. E. 1991/2135 K. 1991/2393 K.T. 24.10.1991
MEŞRU SAVUNMA HALİ
KASTEN ÖLDÜRME SUÇU
DAVA: Dosya içeriğine göre, Arhavi İlçesi çay alım merkezinde eksper olarak çalışan maktül Sebahattin D., çay mevsiminde eşi ile birlikte çay toplayıp, bu merkeze teslim eden, evli dört çocuklu ve 1955 doğumlu olan Sanık S.Y’u elde etmeye karar verip, gördüğü her yerde ve evine telefon ederek, rahatsız etmeye başlamış, önceleri “kendisi ile kaçmasını” teklif etmekle yetinirken, “peşini bırakmasını, mutlu bir aile yaşantısı olduğunu” ısrarla söyleyen sanığa ” ya benimle kaçarsın, ya da kocanı öldürürüm, genelevine düşsen bile seni oradan alır, kendime eş yaparım bana artık evet demenin zamanı geldi” diyerek sanığı tehdit etmeye başlamıştır. Bir ara, maktülü kardeşlerine dövdürmeyi düşünen sanık, konuyu açıklarsa, kardeşleri veya kocasının maktülü öldürmeye kalkıp, katil olabileceklerini düşünerek bu fikrinden vazgeçmiş, aynı nedenle polise veya Cumhuriyet Savcılığına müracaat da etmemiştir. Ancak, maktülün ısrarlı takipleri ve gecereli cama vurup, kendisini rahatsız etmeye de başlaması nedeniyle ciddi bir korkuya kapılan sanık, mutfaklarının camını kalın havlu ve bezlerle kapatmış, dışardan zorlama ile açılmasın diye camları kalın çivilerle çivilemiş, alışverişe çıkmamaya, kocası Arhavi Çay-Kur Fabrikasında mevsimlik paketleme işçisi olarak çalıştığından ve haftalık olarak vardiye değiştirdiğinden, yatak odasında değil, koridorda çoçuklarının yanında yatmaya başlamıştır.
Olay gecesi saat 23 sıralarında, sanığın evine 200 metre mesafede arabasını park eden ve kocasının Borçka ilçesinde olduğunu bilen maktül, sanığın evine gelmiş, oturdukları yerin giriş katında olmasından da yararlanarak önce mutfak camına vurmuş, daha sonra fındık bahçesine bakan yatak odasının camının önüne gelmiştir. Evin bütün lambalarını kapatıp, yatak odasındaki yatağın üzerine oturup, maktülün hareketlerini izlemeye başlayan sanık, maktülün yatak odasının camını itekleyip kırmaya çalıştığını ve elini beline götürdüğünü görünce, ırzına yönelik saldırının kesinlikle başladığı ve maktülün aylardır devam eden tasallutundan başka türlü kurtulamıyacağını anlayarak, çocuklarının yattığı yerden aldığı av tüfeği ile bir el ateş ederek maktülü öldürmüştür.
Yukarıda açıklanan olaylarla zinciri içinde, içinde bulunduğu ruhsal durumda gözönünde tutulduğunda, sanığın yasal savunma şartları içinde hareket ettiği, maktül sol gözünden vurulmakla birlikte, 1.05.1991 tarihinde mahallinde yapılan keşifte bilirkişi Celalettin K.’ın açıklığa kavuşturduğu gibi “sanığın ateş ettiği pencere, zeminden 93 cm. yükseklikte olup, sağ alt camın kırık ve ateş ettiği anda sanığın ayakta olduğu, maktülün ise eğilerek kafasını bu cama yaklaştırmış vaziyette bulunduğu” da gözönünde tutulduğunda, savunmada aşırılığa kaçılmadığının kabülünde zorunluluk bulunduğu halde, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Y.1.C.D. E. 2009/6113 K. 2010/7631 K.T. 30.11.2010
MEŞRU SAVUNMA VE ZORUNLULUK HALİ
BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA
DURUŞMANIN SONA ERMESİ VE HÜKÜM
TEMYİZ İNCELEMESİNDE DURUŞMALI İNCELEME
HÜKMÜN AÇIKLANMASI VE HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
5271 s. CMK/223, 231, 299, 303, 308
H.Köse’yi kasten öldürmekten, M. Köse’yi de kasten yaralamaktan sanık F. Öztürk, F.Öztürk’ü öldürmeye teşebbüsten ve hakaretten sanık Ş.Köse, F.Öztürk’ü öldürmeye teşebbüs suçuna yardımdan sanık A. Köse, izinsiz silah taşımaktan adıgeçen sanıklar F.. Öztürk, S. A. Öztürk ve Ş. Köse’nin yapılan yargılanmaları sonunda: sanıklar F. ile Ş.’ın hükümlülüklerine, F.’ın H.Köse’yi öldürmek, A.’in adam öldürmeye teşebbüs suçlarından beraatlerine, adıgeçen sanıklar F. ve S. A.’nin izinsiz silah taşımaktan beraatlerine ilişkin (….) İkinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 31.10.2008 gün ve 38/281 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C.Savcısı, sanık Şahin müdafii ve müdahiller vekili taraflarından istenilmiş, sanık müdafii ile katılanlar vekili duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: kararda açıklanan nedenle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
TÜRK MİLLETİ ADINA
1- Katılanlar F., Y.., M.ve A.vekili ile katılan-sanık Ş. vekilinin duruşmalı inceleme isteminin; sanık Ş.yönünden hükmolunan ceza miktarlarına, katılanların ise duruşmalı inceleme isteminde bulunma yetkilerinin bulunmamasına göre CMUK.nun 318 maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
2- Sanık Ş. Köse hakkında kurulan hükümler yönünden; adıgeçen sanığın savunmaları ile kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan hakkında beraat kararı verilen sanık A. Köse’nin savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, adı geçen sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunmadığı anlaşıldığından, sanık A. Köse’nin beraatine ilişkin hükme yönelik temyiz başvurusu da bulunmadığı halde, belirtilen hükmü de temyiz kapsamında görerek aksi düşünce ile bozma öneren tebliğnamedeki görüş benimsenmemiştir.
3-A) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık F. Öztürk’ün maktule yönelik eylemi ile mağdur M. Köse’yi kasten yaralama, sanık Ş. Köse hakkında mağdur F.Öztürk’ü öldürmeye teşebbüs ve hakaret suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık F.ın maktul H.Köse’ye yönelik eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği ve sanıklar F. ile S.A.Öztürk’ün üzerlerine yüklenen 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılan-sanık Ş.ve katılanlar F., M., Y.ve A. vekilinin sanık Ş. yönünden sübuta, sanık F.’ın maktule yönelik eylemi yönünden ise meşru savunma koşullarının bulunmadığına, sanık Ş.’in mağdur F.’e yönelik eyleminde sübuta, delillerin takdirinde hata yapıldığına, Cumhuriyet Savcısının sanık F.ın maktule yönelik eyleminde meşru savunma koşullarının bulunmadığına, sanıklar F.ve S.A. Hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden sübutun bulunduğuna, sanık Ş’in mağdur F.’e yönelik eyleminin yaralama suçunu oluşturduğuna yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
a) Sanık F. hakkında maktul H.Köse’ye yönelik eylemine ilişkin hüküm fıkrasının ilgili bölümündeki “sanık F….Öztürk’ün, H….Köse’yi öldürmek suçundan hakkında açılan kamu davasında” ibaresinden sonra gelen “TCK 25/1, CMK 223/3-c ceza verilmesine yer olmadığına” ibaresinin çıkartılarak yerine, “sanığın eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK.nun 25/1 ve CMK.nun 223/2-d maddesi uyarınca sanığın BERAATİNE” ibaresinin konulmasına,
b) Sanık F’ın mağdur M.Köse’yi kasten yaralama, sanık Ş.Köse’nin mağdur F. Öztürk’ü öldürmeye teşebbüs ve hakaret suçlarından kurulan hükümlerde; 5237 sayılı TCK.nun 53 maddesinin uygulandığı bendlerin, “sanığın, 5237 sayılı TCK.nun 53 maddesinin 1 fıkrasının a, b, c, d, e bentlerinde belirtilen haklarından, mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise 1-c bendindeki haklardan koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına” olarak değiştirilmesine,
Karar verilmek suretiyle CMUK 322 maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak DÜZELTİLEN, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan sanık F. Öztürk hakkında maktul H.Köse’ye yönelik eylemi nedeniyle hakkında meşru savunma nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına, sanık F.Öztürk’ün mağdur M. Köse’yi kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan beraatine, sanık S.A. Öztürk’ün 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan beraatine, sanık Ş. Köse’nin mağdur F. Öztürk’ü öldürmeye teşebbüs ve hakaret suçlarından cezalandırılmasına ilişkin hükümlerin kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),
B) Sanık Ş. Köse hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hüküm yönünden;
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5728 sayılı Yasanın 562 maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231 maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün değişik gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), sanık Şahin hakkında hükmolunan ceza miktarlarına ve tutuklulukta geçirdiği süreye göre müdafiinin tahliye isteminin reddine 30.11.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
Y.1.C.D. E. 2005/4811 K. 2007/2533 K.T. 09.04.2007
MEŞRU SAVUNMA
SINIRIN AŞILMASI
ÖZETİ: Sanığın, kardeşine 2-3 metre mesafeden birden çok ateş eden ve halen silahlı saldırısına devam eden maktule, meşru savunma koşulları bir heyecan, korku ve telaştan dolayı 10 kez ateş ederek meşru savunma sınırını aştığının anlaşılmasına göre, 5237 sayılı TCK’nın 27/2. maddesi uyarınca sanığa ceza verilmemesi gerekir.
Zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz etmek suretiyle Murat’ı kasten öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanıklar Hasan’ın yapılan yargılanmaları sonunda: Hükümlülüklerine, sanık Fikret’in öldürmekten beraatine ilişkin (Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesi)’nden verilen 04.10.2005 gün ve 230/147 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar vekili tarafından istenilmiş olduğundan, dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Sanıklar Hasan ve Fikret haklarında izinsiz tabanca taşımak suçlarından kurulan hükümlerle ilgili olarak;
a)Suç tarihi itibariyle eksik para cezasına hükmolunması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
b)Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların izinsiz tabanca taşımak suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri ve düzeltme sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafiinin sanık Hasan hakkında 647 sayılı Yasa’nın 4 ve 6. sanık Fikret hakkında ise 647 sayılı Yasa’nın 6. maddesinin uygulanmasının gerektiğine vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle CMUK’nın 322. maddesindeki yetkiye istinaden sanık Fikret hakkında içtima sonucu hatalı olarak verilen 3612 YTL’nin 3611 YTL olarak değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),
2-Sanık Hasan hakkında adam öldürmek suçundan kurulan hükümle ilgili olarak;
Sanıklardan Hasan ve Fikret’in kardeşi olan Murat’ın işlettiği ve sanık Hasan’ın da boş zamanlarında yardım için bulunduğu şehir kulübünde maktul ve arkadaşları tanıklar Zafer, Serdal ve Ahmet’le alkol aldıkları, “ilahare kendi aralarında tartışıp yumruklaşmak ve ayrıca maktulün bardağı yea atıp kırması suretiyle taşkın hareketlerde bulunmaları üzerine sanık Hasan’ımnce maktulü tanıyan ve sözünü dinleyeceğini düşündüğü ağabeyi sanık Fikre’i arayıp olayı anlatıp yardım istediği, sonra da maktul ve arkadaşlarını ikaz derek “içmeyi bilmiyorsan gelme, bu yaptığın bir değil iki değil” dediği, çıkan özlü tartışma sırasında maktulün resepsiyona giderek önceden bıraktığı silah alması üzerine, maktulün olay çıkaracağını düşünen tanık Serdal’ın da >
ndan alarak beline taktığı, arkadaşları tarafından dışarı çıkarılan maktulün oada da tanık Zafer’le tartışmasını sürdürdüğü, bu sırada arkadaşları ile olayyerine gelen sanık Fikret’in hep birlikte maktulü evine gitmesi için ikna etmee çalıştıkları, buna rağmen maktulün gitmemekte direnip ısrarla sanık Hasn’la konuşup “neden bana öyle dediğini soracağım” dediği, bu arada oradan ayılmakta olan tanık Serdal’ı darp ederek belindeki tabancayı ele geçirdiği /e tanıkların arasına dalarak sanık Fikret’le tartışırken aniden tabancasını çekerek 2-3 metre mesafedeki sanık Fikret’e 4 el ateş ettiği, atışlardan 3 taesinin sanık Fikret’e isabet ederek sağ popliteal bölge, sol tibia ve sol arktan yaralanmasına neden olduğu, bir tanesinin de olay yerinde bulunan tnık Sabri’nin dizine isabet ettiği, maktulün ateşine sanık Fikret’in de tabancas/la 3 el ateş etmek suretiyle karşılık verdiği, bu sırada kardeşinin yaralandığınım maktulün halen tabanca ile atışına devam ettiğini gören sanık Hasan’ın a kardeşinin canına yönelik saldırıyı defetmek için 10 el ateş ederek maktu) öldürdüğü olayda;
Sanığın, kardeşinin canına yönelik olarak 2-3 metre mesa2den birden çok ateş eden ve halen silahlı saldırısı devam eden maktule, meru savunma koşulları içerisinde hareket edip mazur görülebilecek bir heyecn, korku ve telaştan dolayı 10 kez ateş ederek meşru savunma sınırını açığının anlaşılmasına göre, hakkında 5237 sayılı TCK’nın 27/2. maddesi uarınca ceza verilmemesi gerekirken, yazılı şekilde 765 sayılı TCK’nın 50. maddsinin uygulanması,
Yasaya aykırı, sanık Hasan müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 09.04.2007 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Her iki taraf ve yakınlarının yer aldığı olayda sanık Hasan’ın abisi Fikret ile maktulün yakın mesafeden karşılıklı tabanca ile birbirlerine vaki atışları sonucu ağabey Fikret ayaklarından yaralanmış ve yere düşmüştür.
Bu aşamada olay bitmiş sayılamaz. Öldürülende ikinci bir tabanca bulunup bulunmadığı, mevcut silahı ile atışlarını sürdürüp saldırısına devam edip etmeyeceği belli değildir. Başka bir ifade ile yenilenmesi her an ve hemen beklenen saldırının da sona ermemiş sayılması gerekir. Bu durumda sanığın kısa sürede gerçekleşen ve abisi Fikret ile maktul arasında cereyan eden karşılıklı tabanca atışları nedeniyle paniğe kapılması doğaldır. Bu nedenle meşru müdafaa şartları içinde öldürülene ateş ettiğini kabulde zorunluluk olmakla beraber, yaralı haldeki maktulün hayati önemi olmayan vücut nahiyelerine örneğin ayaklarına ateş edip onu durdurması, hiç olmazsa öldürülenin yaralı olduğunu gördükten sonra ateş etmeye devam etmemesi, etkisiz kaldıktan sonra da savunma ve tepkilerinde ısrar etmek suretiyle aşırılığa kaçmaması gerekirdi.
Bu oluş içinde sanığın 12 yerinden yaralanan maktule 10 el ateş ederek onu öldürdüğüne göre, zaruretin sınırını aşarak öldürme suçunu işlediği kabul edilmelidir.
Şu hale göre, suçun vasıf bakımından mevcut delilleri tahlil ederek oluşa uygun bir şekilde sanığın öldürme suçunu zaruretin tayin ettiği sınırı aşarak işlediği şeklinde takdir eden yerel mahkemenin uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluğun sanık Hasan hakkında 5237 sayılı TCK’nın 27/2. madde ve fıkrasının uygulanarak ceza verilmemesi, bu nedenle de hükmün bozulması gerektiği yönündeki görüşünü benimsemiyoruz.
Y.1.C.D. E. 1991/2556 K. 1991/2846 K.T. 26.11.1991
MEŞRU SAVUNMA
ÖZETİ: Savunmada bulunmak, her canlının ve bu arada insanın, kendisini koruma tepkisinin bir sonucudur. Ceza Genel Kurulu’nun uyum gösteren içtihatlarına göre, saldırının varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı muhakkak olan bir saldırıyı başlamış, ve keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.
N.’i kasten öldürmekten sanık D.’nün yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin, (Dinar Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 17.7.1991 gün ve 17/42 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık ve müdahil Ayşe taraflarından istenilmiş olduğundan, dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Dosya içeriğine göre: 19.1.1974 doğumlu olup, suç tarihinde onsekiz yaşını doldurmayan, evli, bir çocuklu ve dokuz aylık hamile olan sanık D. ve eşi, olaydan altı ay kadar önce Denizli’den suç yeri olan G….Köyü’ne taşınmışlardır. Eşyalarını maktüle ait kamyonla taşımaları nedeniyle tanıştıkları maktül, olaydan bir ay önce, geceleyin sanığın evine gelerek içeri girmek istemiş, sanığın şiddetle karşı koyması üzerine oradan uzaklaşmıştır. Sanığın oturduğu tek katlı ev, G….Köyü’nün uzantısı olan tenha bir mahallededir ve olay gecesi, kocası Sandıklı İlçesi, Kusura Köyü’ne çobanlık yapmaya gittiğinden, evinde kendisi, iki yaşındaki kızı ve sekiz yaşındaki yeğeninden başka kimse bulunmamaktadır. Saat 01.00 sıralarında, otomobilini olay yerine 500 metre mesafede G…..Köyü yolu üzerine bırakan maktül, evine gelerek kapıyı çalıp uyandırdığı sanığa “kapıyı açmasını, kendisiyle cinsel ilişkide bulunmak istediğini” söylemiş, sanığın “çabuk git, yoksa seni öldürürüm” demesine rağmen maktül kapıyı zorlayınca, sanık kapının arkasına taş koymuş, ışıkları yaktırmıştır. Bu defa maktül sanığın ırzına yönelik saldırısını sonuç alıncaya kadar devam ettirme niyetini açıkca ortaya koyan davranışlarda bulunmaya başlamış, önce dış kapının ampulünü sökmüş, zorlamasına rağmen kapıyı açamayınca pencere önüne gelip, “beni içeri al, yoksa seninle sabaha kadar uğraşırım” deyince sanık, evde bulunan tek kırma av tüfeğini almış, camdan tüfeği göstererek maktüle “gitmezsen seni öldürürüm” dediği sırada maktülün elini uzatıp kendisine doğru hamle yaptığını görünce, bir el ateş ederek, maktülü öldürmüştür. Savunmada bulunmak, her canlının ve bu arada insanın, kendisini koruma tepkisinin bir sonucudur. Ceza Genel Kurulu’nun uyum gösteren içtihatlarına göre, saldırının varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da, henüz sona ermemiş saymak zorunludur. Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, bir çok halde savunma etkisini kaybetmiş olur. Bu nedenle 1931 tarihli İtalyan Ceza Yasası “saldırının değil, ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından” söz etmiştir. Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir. Zaruret sınırının aşılması konusunda da, failin içinde bulunduğu ruh hali adil bir tarzda gözönünde tutulmalıdır.
Yukarıda açıklanan olaylar zinciri içinde, özellikle sanığın yaşı, hamile olması nedeniyle maktülle mücadeleye kalkışmasının güç oluşu, olay yeri ve saati, yardımdan yoksun bulunuşunun feryadına rağmen etraftan kimsenin gelmemesiyle eylemli oarak saptanmış olması da gözönünde tutulduğunda, sanığın meşru müdafaa şartları içinde hareket ettiği ve savunmada aşırılığa kaçmasının da sözkonusu olmadığının kabulünde zorunluluk bulunduğu halde, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi, Yasaya aykırı olduğundan, müdahil vekilinin eylemin bir başkası tarafından yapılmış olabileceğine, sanığın yaşının yeniden araştırılması gerektiğine, olay nedeninin Yerel Mahkeme kabulüne uygun düşmediğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, sanık vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün tebliğnamedeki isteme aykırı şekilde (BOZULMASINA), 26.11.1991 gününde oybirliği ile karar verildi.
Eskişehir Avukat Mahmut UYANIK saygıyla sunar.