Ceza Muhakemesinde İstinaf Kanun Yolu

İstinaf kanun yolu Ceza Muhakemesi Kanunu madde 272, 285 arasında düzenlenmiştir. İstinaf kanun yolu bir olağan kanun yoludur. Ceza Muhakemesinde olağan kanun yolları itiraz, istinaf ve temyiz‘dir.

Ceza Muhakemesi Kanunu madde 272/1 istinaf kanunun yolunu şu şekilde düzenlenmiştir:

İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna
başvurulabilir. Ancak, on beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye
mahkemesince re’sen incelenir
.

Ara karar niteliğindeki mahkeme hükümlerine karşı istinaf yolu şu şekilde düzenlenmiştir:

Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu
öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir
.

Bazı mahkeme kararlarına karşı ise istinaf kanun yolu kapalıdır. İstinaf yargı yolu kapalı olan mahkeme kararları şunlardır:

  • Hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üç bin Türk Lirası dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümleri
  • Üst sınırı beş yüz günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümleri
  • Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümleri

İstinaf kanun yolu kapalı olarak verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. (CMK m.272)

İstinaf Kanun Yolu İstemi ve Süresi

İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içerisinde yapılır. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: hükmün, istinaf kanun yoluna başvuru hakları olanların varlığında açıklanması halinde süre tebliğ ile değil tefhim ile başlayacaktır. Bu sebeple ceza muhakemesinde uygulamada gerekçeli karar açıklanıncaya kadar süre tutum dilekçesi verilmektedir.

Hüküm istinaf kanun yoluna başvuru hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa 7 günlük süre tebliğ ile başlayacaktır.

İstinaf Kanun Yoluna Başvurabilecek Olanlar ve İstinaf İsteminin İçeriği

İstinaf kanun yoluna başvurabilecek olanlar Ceza Muhakemesi Kanunu madde 273/4’de düzenlenmiştir.

  • Sanık istinaf kanun yoluna başvurabilir.
  • Katılan sıfatını almış olanlar, istinaf kanun yoluna başvurabilir.
  • Katılma isteği karara bağlanmamış olanlar, istinaf kanun yoluna başvurabilir.
  • Katılma isteği reddedilmiş olanlar, istinaf kanun yoluna başvurabilir.
  • Katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, istinaf kanun yoluna başvurabilir.

Bu kimselerin istinaf kanun yoluna başvurması halinde dilekçelerinde istinaf kanun yoluna başvurusuna ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel değildir.

Bunun yanında savcının da istinaf kanun yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır. Ancak savcı istinaf kanun yoluna başvururken CMK m.273/5 uyarınca başvuru nedenlerini gerekçeleriyle beraber göstermek zorundadır. Savcının istinaf istemi ilgililere tebliğ edilir. İlgililer bu isteme tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde cevap verebilir.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık - İstinaf Kanun Yolu
Eskişehir Avukat Mahmut Rasul Uyanık – İstinaf Kanun Yolu

Bazı İstinaf Mahkemesi Kararları

ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

5. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2017/1058

Karar Numarası: 2017/1312

Karar Tarihi: 29.12.2017

Yerel Mahkemece verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmakla, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

CMK.nun 279. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda; dairenin görev ve yetkisi, başvuranın hakkı, başvuru süresi ve yasa yolunun açıklığı yönünden sanığın istinaf başvurularının kabul edilebilir olduğuna ve esas hakkında inceleme yapılmasına karar verilerek aynı yasanın 280. maddesi gereği başvurunun esası hakkındaki inceleme sonunda;

Olay ve yakalama tutanakları, uzmanlık raporları, denetimli serbestlik dosyası, sanığın savunması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;

TCY.nın 6545 Sayılı Yasa ile değişik 191/4-a maddesinde “Kişinin erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi halinde hakkında kamu davası açılır.” hükmünün yer aldığı, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 44/1.maddesinde “Yükümlülüğün yerine getirilmesi için uyulması gereken kurallar ile, karara uygun olarak hazırlanan programa ve denetimli serbestlik personelinin bu kapsamdaki uyarı ve çağrılarına uyulmaması yükümlülüğün ihlali sayılır. Yükümlülüğün ihlal edilmesi durumunda vaka sorumlusunun teklifi üzerine yükümlü, komisyon tarafından veya kanunda yazılı hallerde komisyonun önerisi üzerine ilgili hâkim tarafından uyarılır” hükmü ile aynı yönetmeliğin 44/2.maddesinde uyarının bir yazı ile yükümlüye tebliğ edileceği, yönetmeliğin 44/3.maddesinde de “denetimli serbestlik kararlarının infazında, yükümlülüğün bir yıl içerisinde iki defa ihlal edilmesi yükümlülüğe uymamada ısrar etme sayılır” düzenlemelerinin yer aldığı ve aynı yönetmeliğin 72/9. maddesinde ise, tedavi ve denetimli serbestlik veya sadece denetimli serbestlik tedbirinin, sanık veya hükümlünün müdürlüğe müracaat ettiği tarihte başlayacağının belirtildiği,

Buna göre, Sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta “ısrar” ettiğinin kabul edilebilmesi için kendisine, ” uyarıya rağmen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerini yerine getirmediği taktirde, yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı” uyarısı ile tebligat yapılmasının ve bu uyarıya rağmen başvuruda bulunmamasının veya yükümlülüklerine uymamasının yeterli olacağı,

Somut olayda ise; Sanığın Manavgat Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne başvurması üzerine, 08/06/2016 tarihinde uyulması gereken kuralların sanığa tebliğ edildiği ve tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlandığı, sanığın Manavgat Devlet Hastanesince düzenlenen tedavi programına uyduğu, daha sonra sevk edildiği Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesine başvurduğu ve 02/09/2016 tarihinde tedavisinin yapıldığı, sanığın 08/09/2016 tarihinde hastaneye başvurmamakla 1. ihlalini gerçekleştirdiği,

Sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta “ısrar” ettiğinin kabul edilebilmesi için, bu ihlal nedeni ile kendisine, “uyarıya rağmen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerini yerine getirmediği taktirde, yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı” uyarısı ile tebligat yapılması ve bu uyarıya rağmen başvuruda bulunmadığı veya yükümlülüklerine uymadığı taktirde, infaz dosyasının kapatılarak hakkında dava açılması gerektiği halde, sanığa bu şekilde bir uyarı yazısı gönderilmeden dava açılması nedeni ile “kovuşturma şartı” olan “ısrar koşulunun” gerçekleşmediği”, bu nedenle CMK. nun 223/8-2. cümlesi uyarınca “durma” kararı verilerek tedavi ve denetime kaldığı yerden devam edilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından,

İstinaf başvurusunda bulunan sanığın istinaf talebinin bu yönden yerinde görülerek, CMK.nun 289/1 maddesi uyarınca başkaca yönleri incelenmeksizin CMK.nun 280/1-d maddesi gereğince HÜKMÜN BOZULMASINA,

CMK.nun 286/1. maddesi uyarınca kesin olarak verilen karar doğrultusunda yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosyanın, hükmü bozulan ilk derece mahkemesine gönderilmesine 29/12/2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

6. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2017/2802

Karar Numarası: 2017/2377

Karar Tarihi: 29.12.2017

İstinaf Kanun Yolu

Yerel Mahkemece verilen hükme karşı sanık ve vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmakla, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

İstinaf başvurusunun reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanığın K. A. adına düzenlenmiş raporu aslı gibidir şeklinde onaylatmak için Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kuruluna ibraz ettiği sırada yapılan kontrolde kişi adına düzenlenmiş rapor olmadığı, yapılan incelemede şüpheli K.’nin 17/03/2016 tarihinde sağlık kuruluna müracaat ettiği sadece iki poliklinikte muayene olduğu, diğer işlemleri tamamlamadığı iddiasıyla, resmi belgede sahtecilik suçundan TCK 204/1, 37/1 ve 53 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

Sanık L. T., torununu hastaneye getirdiğini, kafeteryada yanına gelen kızının bir tane asıl dört tane fotokopi olmak üzere beş sayfalık evrakı kendisine vererek, baba yaşlı bir kadın sağlık kurulundan aslı gibidir yaptıracakmış yardımcı olalım dediğini, kendisinin de yardımcı olmak için sağlık kuruluna gittiğini, evrakları vererek aslı gibidir yapılacağını memura söylediğini, evrakları inceleyen memurun biraz bekle ben geliyorum dediğini sonrasında polislerin geldiğini ifade etmiştir.

Tanık N. Y., Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulunda birim sorumlusu olarak görev yaptığını, memur arkadaşı H. A.’nun elinde bir rapor ile yanına geldiğini ve sistemde raporu görmediğini söylediğini, hastane otomasyon kayıt sisteminde böyle bir raporun düzenlenmediğini tespit ettiklerini, K. A. isimli şahsın 17/03/2016 tarihinde sağlık kuruluna müracaat ettiğini ancak evraklarını tamamlayarak teslim etmediği için raporun düzenlenmediğini belirlediklerini ifade etmiştir.

Tanık H. A., Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulunda memur olarak görev yaptığını 27/04/2016 günü K. A. adına düzenlenmiş raporun aslı gibidir şeklinde onaylatmak için bir şahsın geldiğini, elinde dört adet rapor fotokopisi olduğunu, bunları aslı gibidir yaptırmak istiyorum dediğini, şahsa raporun aslını getirmesi gerektiğini söylediğini, şahsın asıl diye bir rapor uzattığını, uzatılan raporun renkli fotokopi olduğunu, ıslak imzalı olmadığını, üzerindeki resmin sonradan zımbalanmış olduğunu farkettiğini, hakkında rapor düzenlenen K. A.’ın T.C kimlik numarasını sistemde kontrol ettiğinde kişi adına düzenlenmiş rapor olmadığını gördüğünü, o tarihlerde sağlık kurulu raporlarına ilişkin fotoğrafın bilgisayardan çekilerek rapora eklendiğini, sonradan fotoğraf yapıştırılmasının söz konusu olmadığını ifade etmiştir.

Mahkeme, dosya arasında bulunan suça konu engelli raporunu duruşmada inceleyerek, üzerinde K. A.’a ait fotoğraf bulunduğunu, fotoğrafın zımbalandığı, fotoğraf üzerinde kırmızı mühür olduğu, raporun arka sayfasında dört doktor isim ve imzasının bulunduğu, başhekim bölümünde imza ve mührün bulunduğu, raporun K. A. adına düzenlendiği, aldatma yeteneğine haiz olduğu sonucuna vararak, sanık L. T.’ın resmi belgede sahtecilik suçundan TCK 204/1 maddesi uyarınca cezalandırılmasına, ayrıca istinaf incelemesine konu olmayan sanık K. A.’ın ise aynı suçtan mahkumiyetine ilişkin mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.

Sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçu TCK 204/1 maddede düzenlenmiş olup, bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleme, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek veya sahte resmi belgeyi kullanmak fiilleri maddede yaptırım altına alınmıştır. Maddenin gerekçesinde, sahtecilikten söz edebilmek için düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerektiği, başka bir deyişle sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerektiği özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belgenin sahte belge olarak kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin ortak bir suç ögesi olduğu, doktrin ve uygulama kabul edilmektedir. Aldatma yeteneğinin varlığı ibraz edildiği muhatabın kişisel durumuna göre değil objektif ölçüte göre araştırılmalıdır. Aldatma yeteneği belgedeki sahteciliğin belirsiz sayıdaki kişiyi (birçok kimseyi) kandırabilecek güç ve nitelikte olmasını ifade etmektedir. Belgenin aldatma yeteneği bulunmamasına karşın, işlem yapan görevlinin dikkatsizliği nedeniyle kabul görmesi, aldatma yeteneğinin var olmasını gerektirmez. İlgi mevzuat gereği belgenin bir işleme esas olmak üzere sunulduğu idarenin, belgenin sahihliğini araştırması zorunlu ve bu araştırma sonunda sahteciliğin ortaya çıkması olanaklı ise aldatma yeteneğinin bulunmadığı kabul edilmektedir.

Yargıtay, aldatma yeteneğinin bizzat hakim tarafından incelenerek takdir edilmesi gerektiğini, ancak gerektiğinde kanaat oluşturmak amacıyla bilirkişi görüşü alınabileceğini, ancak bilirkişi raporunun da denetlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Resmi belgeler yönünden aldatma yeteneğinin araştırılmasında, ilgili belge türü bakımından uyulması gerekli şekil ve usul kurallarına (ilgili resmi kurumun adı, sayısı, tarihi, düzenleyenin unvanı vb) uyulup uyulmadığının da gözetilmesi gerekir. Resmi belgede bulunması gereken; imza, mühür, sayı vb. biçimsel koşulların eksikliği halinde aldatma yeteneğinin bulunmadığı kabul edilir. Yargıtay bazı kararlarda aldatma yeteneğinin varlığını değerlendirmiş; başkasına ait nüfus cüzdanına yapıştırdığı kendi fotoğrafı üzerinde soğuk damga izinin bulunmaması, kimlik kartındaki soğuk damga izinin fotoğrafa taşmamış olması, düzenlenen belgede personelin açık kimliği, rütbesi, veriliş tarihi ve sayısının olmaması, memur parafının sahte olduğunun ilk bakışta sezilmiş olması, vekaletnamede ilgilinin imzası ve noter onayının yer almadığı eklemeler yapılarak Noterlik Kanununun 81.maddesine aykırı sahte belge üretilmesi hallerinde aldatma yeteneğinin bulunmadığı kabul edilmiştir. 11. Ceza Dairesi’nin 12/11/2008 tarih, 7204/11740 sayılı içtihadında ise” Sanığın sahte pasaport düzenleyerek yurtdışına çıktığından bahisle açılan kamu davasında; suça konu pasaport aslı ele geçirilemediğinden, incelenerek üzerinde tahrifat yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa aldatıcı nitelikte olup olmadığı, saptanamadığına göre görevli kontrol memurlarının bu pasaportla işlem yapmalarının belgeye geçerlik kazandırmayacağı ve iğfal kabiliyetinin kabulüne yeterli sayılamayacağı gözetilerek beraati yerine mahkumiyete karar verilmesi kanuna aykırıdır. ” denilerek, aslı bulunmayan bir sahte belgenin resmi işlemden geçmiş olmasının aldatma yeteneğinin bulunduğunu kanıtlamayacağını kabul etmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın dava konusu edilen eylemi, hakkında istinaf incelemesi bulunmayan K. A. adına sahte engelli raporu düzenleyip, bunların fotokopilerini Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde aslı gibidir yaptırmak istemesine ilişkindir. Suça konu K. A. adına düzenlenmiş sağlık kurulu raporu emanete alınmamış olup dava dosyası içinde bulunmakta ve üzerinde kriminal inceleme yapılmamıştır. Sahteliği iddia edilen bu belgenin sunulduğu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulunda görevli memur ve birim sorumlusu olan tanıklar H. A. ve N. Y. ifadelerine göre, sahteliği iddia edilen belge renkli fotokopi olup, imzalar ıslak imzalı değildir. Renkli fotokopi üzerine K. A.’ın fotoğrafı yapıştırılıp imzalanmıştır. Oysa, yine bu tanık ifadelerine göre o tarihlerde sağlık raporlarında sonradan fotoğraf yapıştırılmayıp fotoğraf bilgisayar aracılığıyla rapora eklenmektedir. Bu yüzden suça konu edilen bu rapor ibraz edildiği halde tanıklar tarafından sahte olduğu anlaşılmış ayrıca bilgisayar sistemden yapılan kontrolde de raporda ismi yazılı K. A. adına hastanece düzenlenmiş sağlık kurulu raporu olmadığı hemen tespit edilmiştir. Suça konu edilen belgenin renkli fotokopi olması, fotoğrafın bilgisayar tarafından eklenmesi gerekirken sonradan fotoğrafın eklenip zımbalanması, ayrıca diğer fotokopi belgelere aslı gibidir yapılabilmesi için bu belgenin ibrazının yeterli olmayıp ayrıca görevlilerin sistemde asıl belgenin varlığını kontrol etmeleri gerekip somut olayda da görevlilerce ibraz edilen suça konu belgenin sistemde kontrolü yapılıp sistemde olmadığının tespit edilmesine göre, suça konu K. A. adına düzenlenmiş 23/03/2016 tarih, 645-2016 nolu engelli sağlık kurulu raporunun iğfal (aldatma) kabiliyetinin olduğundan bahsedilemeyeceğinden, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurları oluşmamıştır. Bu yüzden, sanık hakkında CMK 223/2-a maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi gerekirken sanığın mahkumiyetine karar veren mahkeme kararı hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırılığın CMK’nun 303/a maddesinde düzenlenen “olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraat kararı verilebilecek hal” kapsamında CMK’nun 280/1-a maddesi uyarınca Dairemizce düzeltilebilecek nitelikte hukuka aykırılık olduğu anlaşıldığından,

İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 25/10/2017 tarih, 2017/778 Esas ve 2017/674 sayılı kararının (hükmün, istinaf incelemesine tabi olan sanık L. T. ile hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verilmesi nedeniyle istinaf incelemesine tabi olmayan K. A. hakkında ayrı ayrı kurulmayıp, (1) nolu bend altında birlikte kurulması nedeniyle) hüküm fıkrasının (1) nolu bendinin istinaf incelemesine tabi olan sanık L. T. ile ilgili kısmının tamamen karardan çıkarılarak;

Hükmün mevcut (2) nolu bendine (3) sıra numarası verilip, (2) nolu bende “Sanık L. T. hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan TCK’nın 204/1 maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de; suça konu edilen engelli sağlık kurulu raporunun iğfal (aldatma) kabiliyetine haiz olmaması nedeniyle, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurları oluşmadığı anlaşıldığından, sanık L. T.’ın CMK 223/2-a maddesi uyarınca üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçundan BERAATİNE,

Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına,

Verilen karar sanık lehine olması nedeniyle, aynı suçla ilgili İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 25/10/2017 tarih, 2017/778 Esas 2017/674 Karar no ile hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verilen istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanık K. A.’a, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması şartları oluştuğu takdirde, CMK 280/3 maddesi uyarınca beraat kararının SİRAYETİNE”

İfadeleri yazılmak suretiyle CMK 280/1-a maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE,

Dair; CMK’nun 286/1.maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Dairemize verilecek dilekçe veya tutanağa geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunulmak veyahut da bir başka İlk Derece Ceza Mahkemesi veya Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi aracılığıyla dilekçe gönderilmek suretiyle, ceza evinde bulunulması halinde ceza infaz kurumu ve tutuk evi müdürüne beyanda bulunulmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe gönderilerek temyiz yoluna başvurabileceği, temyiz edilmemesi halinde kararın kesinleşeceği ihtarı ile Yargıtay İlgili Ceza Dairesi tarafından incelenmek üzere TEMYİZ yolu açık olmak üzere 29.12.2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul UYANIK saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!