Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu Türk Ceza Kanunu madde 216’da düzenlenmiştir. Cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Şikayete tabi olmayıp re’sen soruşturulup kovuşturulur.
Dava zaman aşımı 8 yıl, ceza zaman aşımı 10 yıldır.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunun kin ve düşmanlığı tahrik kısmını açıklamak gerekirse, bir kimsenin halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmesidir.
Türk Ceza Kanunu ikinci kitap, üçüncü kısım, beşinci bölümde “kamu barışına karşı suçlar” başlığı altında suç işlemeye alenen tahrik, suç ve suçluyu övme suçlarıyla beraber düzenlenmiştir.
Madde Düzenlemesi:
“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme veya aşağılama suçunun faili ceza sorumluluğuna sahip herhangi birisi olabilir. Mağdur ise halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimidir. Suçun hareket ögesini kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek oluşturmaktadır. Tahrik, halkın farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kışkırtmak biçiminde olmalıdır. Halkın farklı özelliklere sahip olmayan (aynı özellikteki) kesimlerini birbirini kışkırtmak ile bu suç oluşmaz.
TCK madde 216 metni içerisinde tek suç başlığı altında iki farklı suç düzenlenmiştir. Bunlardan birisi Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekken diğeri ise halkın belirli bir kesimini aşağılama suçudur.
Tahrik, soyut saygısızlığın ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya çalışma veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlık empozesidir.
Halkın Belirli Bir Kesimini Alenen Aşağılama
Halkın belirli bir kesimini alenen aşağılama suçu aynı şekilde türk ceza kanunu madde 216/2 de düzenlenmiştir. Düzenleme şu şekildedir: “Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Dikkat edilirse yine ikinci fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için ilgili fiilin alenen işlenmesi gerekir.
Dini Değerleri Alenen Aşağılama
Türk Ceza Kanunu madde 216 fıkra 3 hükmünde: “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” düzenlemesi ile birlikte belirli bir kesimi değilde belirli bir kesimin dini değerlerinin alenen aşağılanması cezai hükme bağlanmıştır. Aslında burada düzenlenen hüküm ikinci fıkrada zikredilen hükmünde kapsamına girebiliyorken, bu düzenleme devletin dini değerleri korumak için ayrıca hüküm tesis ettiğinin bir örneğidir.

Halkı Kin Ve Düşmanlığa Tahrik Etme Veya Aşağılama Suçu
Madde Gerekçesi
Birinci fıkrada tanımlanan “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçu, hukuk devleti olma standardı yüksek olan birçok ülkenin Ceza Kanunlarında yer almaktadır. Hiçbir devlet, vatandaşları arasında, muayyen özelliklere sahip bir kesiminin diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almayı gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirilmesine seyirci kalamaz.
Öte yandan çağdaş dünyada, gelişmenin temel dinamiği olarak düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kabul edilmektedir. Bu bağlamda; kişilerin düşündüklerini hür bir ortamda söyleyebilmeleri, demokratik toplumun varlığı için zaruri sayılan unsurlardandır. Söz konusu suç tanımı, bu düşünceler dikkate alınarak yapılmıştır.
Suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir ret veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır.
Kin, “öç almayı gerektirecek şiddetli düşmanlık hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik bir hâl”; düşmanlık ise, “husumet beslenen konuya karşı düşünerek, tasarlayarak zarar vermeye, onu mağlup etmeye yönelmiş kin duygusu” olarak da tanımlanabilir. Şu hâlde kin ve düşmanlık; “husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zemini oluşturan psikolojik bir hâl” olarak açıklanabilir.
Fıkra metninde; fiilin kamu güvenliğini tehlikeye düşürecek biçimde yapılması arandığı için, suç; soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmış, somut tehlike suçu hâline getirilmiştir. Bu suretle, çağdaş hukuktaki soyut tehlike suçlarını azaltma yönündeki eğilim dikkate alınmış, temel hak ve hürriyetlerin kullanım alanı genişletilmiştir. Bu düzenleme sayesinde “kin ve düşmanlık” ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece “şiddet içeren ya da şiddeti tavsiye eden tahrikler” madde kapsamında değerlendirilebilecektir.
Söz konusu suçun oluşması için, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Bu somut tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlerken failin söz ve davranışlarının neden olduğu tehlike neticesinin gerçekleşmesi gerekir. Hâkim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir. Bu kapsamda, kişinin söz ve davranışlarının kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike oluşturduğunun tespit edilmesi gerekir. Kişinin söz ve davranışlarının, halkın bir kesimi üzerinde tahrik konusu fiillerin işleneceği hususunda duyulan endişeyi haklı kılacak bir etki oluşturması gerekir. İfade özgürlüğü ile bu tip tehlike suçları arasında “açık ve mevcut tehlike” kriterinin var olması gerekir. Buna göre, yapılan konuşma veya öne sürülen düşünceler toplum açısından açık ve mevcut bir tehlike oluşturduğu takdirde yasaklanabilmekte, keza böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak, açıkça tespit edilmedikçe söz konusu suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemez.
İkinci Fıkra
Maddenin ikinci fıkrasında halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge bakımından farklı bir kesiminin alenen aşağılanması suç sayılmıştır. Suçun oluşması için fıkrada belirtilen özelliklere sahip ve halkın bir kesimini oluşturan gayrimuayyen sayıdaki kişilerin aşağılanması, tahkir edilmesi gerekir. Bu fıkrada, kamu barışını korumak amacıyla halk kesimlerinin alenen aşağılanması, suç olarak tanımlanmıştır.
Üçüncü Fıkra
Maddenin üçüncü fıkrasında bir halk kesiminin benimsediği dini değerlerin alenen aşağılanması, suç haline getirilmiştir. Fiilin cezalandırlabilmesi için, “kamu barışını bozmaya elverişli” olması gerekir.
Halkı Kin Ve Düşmanlığa Tahrik Veya Aşağılama Suçu
Yargıtay Kararları
Y.8.C.D. E. 2001/12263 K. 2001/14853 K.T. 17.10.2001
HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMAK
5237 s. TCK/216
Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmekten sanık Şadi … in yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne dair ( ERZURUM ) Devlet Güvenlik Mahkemesinden verilen 26.6.2001 gün ve 311 esas, 149 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 18.9. 2001 günü daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü:
KARAR: Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına ve özellikle Üniversite öğretimsi olan sanığın Cumhurlığı makamına yazıp postayla gönderdiği mektup ile bunun ekindeki kendisi tarafından yazılmamış olduğunu açıklayıp, Cumhurı ve bütün devlet yetkilileri tarafından nazara alınması gerektiğini belirterek içeriğini kendisinin de benimsediği Devlete Mektup başlıklı yazıdaki … Depremin merkez üssünün Gölcükdeki Orduevinin olması ve 03 de meydana gelmesi de üzerinde ibretle düşünülmesi gereken bir husustur … Samimi dindar birçok insan fişlenmiş, soruşturma geçirmiş, pasifize edilmeye çalışılmıştır. Dinin bir emri olan başörtüsünü takan öğrencilere, subay ve bürokrat hanımlarına baskı uygulanmış, bunların büyük bir kısmının başları açılmıştır… şeklindeki ifadelerinin bir bütün olarak ele alındığında TCK.nun 312/2. madde ve fıkrasında tanımı yapılan halkı din farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik suçunu oluşturmasına, bu yazıların Cumhurlığı makamına gönderilmesi ve oradaki görevli birçok kişi tarafından okunması nedeniyle aleniyet unsurunun da gerçekleştiğinin anlaşılmış bulunmasına göre;
SONUÇ: Sanık vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ( ONANMASINA ), 17.10.2001 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI DÜŞÜNCE: Sevdiği, saydığı, hatta seçimlerde partisine oy verdiği kişi olarak sayın Cumhurına mektup yazan sanık, ondan ülkedeki bütün kesimleri kucaklayan ve tatmin eden bir tavır göstererek bütün parti larını toplayıp başörtüsüne çözüm getirmesini önermektedir. Ayrıca, yine saygı ve güveninin belirtisi olarak ve bundan cesaret olarak size iki yazı sunuyorum. Birincisi mevlananın mesnevisini okurken hazırlamıştım, ikincisi bu günlerde elime geçen bir fotokopi… siz devlet yetkililerince nazara alınması gerekir diye düşünüyorum diyerek devlete mektup başlıklı yazıyı gönderiyor.
Kişisel mektubunda kesinlikle suç unsuru olmadığı gibi ekli yazıdaki düşünceleri paylaştığı veya desteklediğine veya kendisinin yazdığına ilişkin bir şeyde yok. TCK.nun 312/2. maddesindeki halkı, din ve mezhep farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik suçunun oluşması da düşünülemez. Bunun için önce muhatap bir halk kesiminin olması gerekir. Sayın Cumhurı ve genel sekreteri bir sınıf oluşturan halk kesimi olmadığı gibi, bu kesimin mağdur olup da diğer halk guruplarına karşı kin ve düşmanlığa tahriki de mümkün değildir. Ayrıca sanığın amacıda bu olmadığı için suç kastıda yoktur. Bu suç kasden işlenebilir. Sanığın amacı halkı; sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmek olmalıdır. Oysaki olayımızda bu şartlar ve bu koşul olmayıp sevip saydığı ve inandığı kişi olarak Cumhurına yazıyı göndermekten ibaret eyleminde suçun unsurları itibariyle oluşmadığı düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Y.8.C.D. E. 1999/18696 K. 1999/18454 K.T. 16.12.1999
HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMAK
5237 s. TCK/216
ÖZETİ: Sanığın Cumhurbaşkanlığı Makamına 1999 yılında zaman aralıklarıyla göndermiş olduğu 3 ayrı mektupta Atatürk’e dil uzatmanın dışında kullanmış olduğu ifadeleri bir bütün olarak ele alındığında TCK. nun 312/2. madde ve fıkrasında tanımı yapılan halkı din farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkca tahrik suçunu oluşturduğu, bu dilekçelerin değişik zaman aralıklarıyla gönderilmesi ve ilgililerce açılıp okunması karşısında, aleniyet unsurunun da gerçekleşmiş bulunduğunu gösterir.
Halkı sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmekten sanık İ. S.’ın yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne dair (ANKARA) 2 No’lu Devlet Güvenlik mahkemesi’nden verilen 13.9.1999 gün ve 57 esas, 112 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı’ndan tebliğname ile 7.12.1999 günü daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü:
KARAR: Sanığın, Cumhurbaşkanlığı makamına 1999 yılında zaman aralıklarıyla göndermiş olduğu 3 ayrı mektupta Atatürk’e dil uzatmanın dışında “… Türkiye’de diktatör, dinsiz yönetime son verilmelidir. Türk milletinin dini İslamiyettir. Türkiye’de yönetim Kuran’ı Kerimi uygulamalıdır. Cenab-ı Allah’ın emrine isyan eden dinsizdir. İrtica, Cenab-ı Allah’ın emrine isyan eden dinsiz yönetimdir… Diktatöre, zulme, Batı müstemleke kişiliğimize, yazık size, dinsiz, şerefsiz yaşamanıza 70 senedir dinsiz yönetim, Müslüman Türk’ü, dinsiz yapmaktadır. Dinsiz yönetim Hristiyan kafirin yapmadığı zalim zulmü uyguluyor. Zulüm ediyor. zalim oklara, dinsiz zulme son verin, Türkiye’de devleti yönetenler Müslüman Türk değildir, münafıklar, dinsizlerdir. kanları bozuk kişilerdir.. Dinsiz zulme, yönetime son verin yeter artık, kafire kölelik…” şeklindeki ifadeleri bir bütün olarak ele alındığında TCK’nun 312/2. madde ve fıkrasında tanımı yapılan halkı din farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik suçunu oluşturduğu, bu dilekçelerin değişik zaman aralıklarıyla gönderilmesi ve ilgililerce açılıp okunması karşısında, aleniyet unsurunun da gerçekleşmiş bulunduğu anlaşılmakla;
SONUÇ: Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, istem gibi (ONANMASINA), 16.12.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Eskişehir Avukat Mahmut Uyanık
Eskişehir Ceza Avukatı