Elkoyma Koruma Tedbiri Nedir?

Elkoyma, ceza muhakemesinde kanıt olabilecek veya müsadere edilebilecek bir eşya üzerinde, zildyedin sahip olduğu tasarruf yetkisinin kaldırılarak söz konusu eşyanın resmi makamların denetimi altına alınmasıdır.

Elkoyma tedbirinden önce muhafaza altına almayı incelemek gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 123 muhafaza altına alma tedbirinin ne zaman uygulanacağını şu şekilde belirtmiştir:

İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.

Madde 123/2’de ise: Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.

Bu hükümlerden açıkça anlaşılacağı üzere muhafaza altına alma işlemi söz konusu eşya üzerinde ancak zilyedinin rızasıyla olabilecekken, elkoyma işleminde rızaya gerek yoktur.

Elkoyma işlemi bir koruma tedbiridir ve Ceza Muhakemesi Kanunu madde 116’da düzenlenmiştir. Diğer tüm koruma tedbirleri gibi elkoyma tedbiri de soruşturmanın veya kovuşturmanın sağlıklı yürütülmesi için bir araçtır.

Koruma tedbirleri şunlardır:

Genel ve Özel Elkoyma

Elkoyma genel ve özel elkoyma olarak ikiye ayrılmaktadır. Genel elkoyma Cmk madde 123’de düzenlenmiştir. Özel el koyma ise 6’ya ayrılmaktadır. Bunlar şunlardır:

  • Taşınmazlara hak ve alacaklara el koyma (CMK 128)
  • Postada el koyma (CMK 129)
  • Avukat bürosunda el koyma (CMK 130)
  • Bilgisayarlara, bilgisayar programlarına ve kütüklere el koyma (CMK 134)
  • Kaçaklara ilişkin el koyma (CMK 248)
  • Basılmış eserlere el koyma (Basın Yayın Kanunu m.25)

Bu makalemizde genel elkoyma tedbiri incelenecek olup diğer özel elkoyma tedbirlerinin her biri ayrı makalelerin konusunu oluşturmaktadır. Bu sebepledir ki muhafaza altına alma işleminde yargıç kararına gerek yokken el koyma işlemi kural olarak ancak yargıç kararıyla mümkündür.

Elkoyma Kararı Verme Yetkisi

Elkoyma işlemi bir koruma tedbiridir ve kişinin zilyetlik ve mülkiyet hakkını kısıtlar. Bu sebeple elkoyma kararı verilebilmesi keyfiliği önlemek ve kişilerin hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla sıkı usul kurallarına bağlanmıştır. Elkoyma koruma tedbirine karar verme yetkisi Ceza Muhakemesi Kanunu madde 127’de 3 fıkra halinde düzenlenmiştir.

Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini
gerçekleştirebilir
(CMK m.127/1).

Ekoyma işlemini gerçekleştirirken, elkoyma işlemini gerçekleştiren kolluk görevlisinin açık kimliğinin elkoyma tutanağına geçirilmesi zorunludur. (CMK 127/2)

Hakim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hakim, kararını elkoymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar (CMK 127/3).

Elkoyma İşleminin Koşulları

Makul Suç Şüphesi Olması Gerekir

Ceza Muhakemesi Yasasında arama koruma tedbiri (Cmk 116/1) için makul suç şüphesinden söz edilmekle birlikte, aramadan sonra yapılan elkoyma için aranan şüpheye ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Ancak elkoymadan önce gerçekleştirilen arama için geçerli olan makul şüphe, elkoyma içinde geçerlidir.

Yargıç Kararı ya da Yetkili Merciin Yazılı Emrinin Olması Gerekir

Elkoyma için bir karar ya da emir gerekir. Elkoyma, genellikle arama ile ilişkili olarak uygulanan bir koruma tedbiridir. Suç kanıtlarının elde edilmesi amacıyla yapılan bir arama sonunda elkonulabilecek bir eşyanın bulunup bulunmadığı ortaya çıkar ve bunun sonucunda söz konusu eşyaya elkonulur.

Yalnızca arama kararı verilmesi durumunda arama sonunda bulunan eşyaya elkonulamaz. Aksi halde CMK m.127 etkisiz hale getirilmiş olur.

Elkoyma kararını kural olarak yargıç verir. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının, cumhuriyet savcısına ulaşılamayan hallerde kolluk amirinin yazılı izni ile elkoyma kararı verilebilir (CMK 127/1).

Yargıç kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi 24 saat içerisinde görevli yargıçın onayına sunulur. Yargıç elkoyma hakkında kararını elkoymadan itibaren 48 saat içerisinde açıklar, aksi halde elkoyma koruma tedbiri kendiliğinden kalkar (CMK 127/3).

Eşyanın Elkonulabilecek Eşyalardan Olması Gerekir

Ceza Muhakemesi Yasası madde 126’da elkonulamayacak eşyalar düzenlenmiştir. Buna göre şüpheli veya sanık ile CMK madde 45 ve 46 da sayılan tanıklıktan çekilebilecek kişiler arasındaki belgelere ve mektuplara; bu kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz (CMK 126). Şüpheli ile arasındaki yazışmalara belgelere elkonulamayacak kişiler şunlardır:

  • Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
  • Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
  • Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya
    altsoyu.
  • Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın
    hısımları.
  • Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
  • Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
  • Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.
  • Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.

ElKoyma İşlemine İtiraz

Zilyetliğinde bulunan eşyaya elkonulan kişi her zaman bu elkoyma kararına itiraz edebilir. Bu itiraz sonucu verilen karara karşı da itiraz kanun yolu açıktır.

Elkonulan Eşyanın İadesi (Geri Verilmesi)

Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re’sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir (CMK 131/1).

Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma durumunda, elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri,
suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir (CMK 131/2)

Elkonulan Eşyanın Muhafazası veya Elden Çıkarılması

  1. Elkonulan eşya, zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı halinde, hükmün kesinleşmesinden önce elden çıkarılabilir (CMK 132/1)
  2. Elden çıkarma kararı, soruşturma evresinde hakim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir (CMK 132/2).
  3. Karar verilmeden önce eşyanın sahibi olan şüpheli, sanık veya ilgili diğer kişiler dinlenir; elden çıkarma kararı, kendilerine bildirilir (CMK 132/3).
  4. Elkonulan eşyanın değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınır (CMK 132/4).
  5. Elkonulan eşya, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhal iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebilir. Bu bırakma, teminat gösterilmesi koşuluna da bağlanabilir (CMK 132/5).
  6. Elkonulan eşya, delil olarak saklanmasına gerek kalmaması halinde, rayiç değerinin derhal ödenmesi karşılığında, ilgiliye teslim edilebilir. Bu durumda müsadere kararının konusunu, ödenen rayiç değer oluşturur (CMK 132/6).
Eskişehir ceza avukatı - Elkoyma tedbiri

Arama ve Elkoyma Sonucu Verilecek Belge

  1. Aramanın sonunda hakkında arama işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 116 ve 117 nci maddelere göre yapıldığını ve 116 ncı maddede gösterilen durumda soruşturma veya kovuşturma konusu fiilin niteliğini belirten bir belge ve istemi üzerine elkonulan veya koruma altına alınan eşyanın listesini içeren bir defter ve eğer şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir. (CMK 121/1)
  2. Birinci fıkrada belirtilen belgelerde, hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarına da yer verilir. (CMK 121/2)
  3. Koruma altına alınan veya elkonulan eşyanın tam bir defteri yapılır ve bu eşya resmi mühürle mühürlenir veya bir işaret konulur. (CMK 121/3)

Aramada Emir ya da Karar Kapsamı Dışında (Tesadüfen) Elde Edilen Bulgular ve Ele Geçirilen Kişiler

Usulüne uygun yapılan aramada;
a) Yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmakla birlikte, karar veya yazılı emirde konu edilmeyen,
b) Yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek,
bir delil elde edilirse; bu delil koruma altına alınır ve durum Cumhuriyet başsavcılığına derhal bildirilerek el koyma işlemini gerçekleştirmek için Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emriyle kolluk görevlileri elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.

Hakim kararı olmaksızın elkoyma işlemi, yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını elkoymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde elkoyma kendiliğinden kalkar.

Bu tür aramada, aramanın amacı ve konusu dışında (tesadüfen) ele geçirilen ve haklarında tutuklama veya yakalama kararı bulunan kişiler, evrakıyla birlikte Cumhuriyet başsavcılığına sevk edilir. (Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği m.10)

İçeriği Devlet Sırrı Niteliğindeki Belgelerin Mahkemece İncelenmesi

  1. Bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içeren belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz (CMY 125/1)
  2. Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hakimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hakim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir (CMY 125/2)
  3. Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır. (CMY 125/3)
Elkoyma tedbiri
Elkoyma tedbiri

Yüksek Mahkeme Kararları

Y.12.C.D. E. 2016/3120 K. 2018/6197 K.T. 31.05.2018

Özeti: Somut olayda usulüne uygun davranılmadığı ,arama ve el koyma işleminin üzerinden yirmi dört saat geçtikten sonra Cumhuriyet savcısına durumun bildirildiği ve kültür varlıklarına yönelik el koymanın hakim onayına sunulmadığı, dolayısıyla, “aramanın sadece uyuşturucu madde ile ilgili tutulması” hususunun açıkça belirtildiği mahkeme kararına dayanılarak yapılan el koymanın hukuka uygun olmadığından, elde edilen delillerin hükme esas alınmasının da mümkün bulunmadığı, sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartının, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle ispat edilebilmesi olduğundan hukuka uygun olmayan el koyma işlemi sonucunda ele geçen deliller hükme esas alınamayacağı anlaşılmaktadır.

2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılama sonunda, 26/06/2008 tarihli karar ile sanığın, 2863 sayılı Kanunun 4. maddesi delaletiyle 67, 5237 sayılı TCK’nın 62/1, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan kararın itiraz edilmeksizin 09/09/2008 tarihinde kesinleştiği, daha sonra sanığın, 14/04/2010 tarihinde kasten yaralama suçunu işlediği sabit kabul edilerek, Körfez 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 15/07/2014 tarihli ilamı ile kesin olmak üzere mahkumiyetine hükmedildiği, ihbar üzerine yeniden ele alınan dosyada, 5271 sayılı CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına karar verildiği görülerek yapılan incelemede;

5271 sayılı CMK’nın “Elkoyma kararını verme yetkisi” başlığı altında düzenlenen 127. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında da, hakim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işleminin, yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulacağının, hakimin kararını elkoymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklayacağının, aksi halde elkoymanın kendiliğinden kalkacağının hükme bağlandığı;

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin “Aramada emir ya da karar kapsamı dışında elde edilen bulgular ve ele geçirilen kişiler” başlıklı 10. maddesinde, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan, ancak diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse kolluk kuvvetlerince ne yapılması gerektiğinin düzenlendiği, buna göre, bu tür bir delil elde edildiğinde, delilin koruma altına alınması ve durumun Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilerek elkoyma işleminin gerçekleştirilmesi için Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenmesi gerektiği, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde, kolluk amirinin yazılı emriyle de elkoyma işleminin gerçekleştirilebileceği, maddenin devamında, hakim kararı olmaksızın elkoyma işleminin, yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulacağı, hakimin, kararını elkoymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklayacağı, aksi halde elkoymanın kendiliğinden kalkacağı düzenlemelerine yer verildiği;

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Körfez Sulh Ceza Mahkemesinin 09/05/2007 tarih ve 2007/340 değişik iş sayılı kararı ile, Körfez Cumhuriyet Başsavcılığınca uyuşturucu madde bulundurmak suçundan yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında sanığın da bulunduğu toplam 31 kişinin evlerinde, iş yerlerinde, bunlara ait eklentilerde ve kullandıkları tüm motorlu araçlarda, gerekirse narkotik dedektör köpek de kullanılmak suretiyle arama yapılmasına, aramanın sadece uyuşturucu madde ile ilgili tutulmasına, arama sonucunda ele geçen suç unsurlarına elkonulmasına karar verildiği, anılan karara istinaden “örgütlü olarak uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçuna ilişkin delillerin elde edilebilmesi amacıyla kolluk kuvvetlerince sanığın ikametinde arama yapıldığı ve arama işleminin 10/05/2007 tarihi, saat 11:35 itibariyle düzenlenen tutanağa bağlandığı, arama sonucunda, 2863 sayılı Kanun kapsamında iki adet eser ele geçirildiği, Cumhuriyet savcısı ile görüşme tutanağının ise 11/05/2007 tarihi, saat 14:00 itibariyle düzenlendiği;

Yukarıda kısaca özetlenen kanun ve yönetmelik hükümleri gereğince, Körfez Sulh Ceza Mahkemesinin 09/05/2007 tarih ve 2007/340 değişik iş sayılı kararına istinaden uyuşturucu madde ele geçirmek için yapılan aramada suça konu kültür varlıkları bulunduğunda, bunların koruma altına alınarak derhal Cumhuriyet savcısına bilgi verilmesi ve elkoyma işleminin gerçekleştirilebilmesi için Cumhuriyet savcısından yazılı emir istenmesi, ardından hakim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işleminin yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulması gerektiği, ancak, somut olayda bunların hiçbiri yapılmayıp, arama ve elkoyma işleminin üzerinden yirmi dört saat geçtikten sonra Cumhuriyet savcısına durumun bildirildiği ve kültür varlıklarına yönelik elkoymanın hakim onayına sunulmadığı, dolayısıyla, “aramanın sadece uyuşturucu madde ile ilgili tutulması” hususunun açıkça belirtildiği Körfez Sulh Ceza Mahkemesinin 09/05/2007 tarih ve 2007/340 değişik iş sayılı kararına dayanılarak yapılan elkoyma hukuka uygun olmadığından, elde edilen delillerin hükme esas alınmasının da mümkün bulunmadığı, sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartının, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle ispat edilebilmesi olduğu, bu itibarla, hukuka uygun olmayan elkoyma işlemi sonucunda ele geçen delillerin hükme esas alınamayacağı anlaşılmakla; atılı suçtan sanığın beraatine, suça konu kültür varlıklarının, 2863 sayılı Kanunun 75. maddesi uyarınca müzeye teslimine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 31/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Y.C.G.K. E. 2007/6-191 K. 2007/209 K.T. 16.10.2007

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARI

DAVA: Hırsızlık suçundan şüpheli U… K…..’den ele geçen ve muhafaza altında alınan kesere 5271 sayılı CYY’nın 127/1. maddesi gereğince el konulmasının Kadıköy Çocuk Mahkemesinden talep edilmesi üzerine,

Kadıköy Çocuk Mahkemesince 06.03.2006 gün ve 57 sayı ile;

“…ÇKK. nun 42. maddesi uyarınca bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde CMK. hükümleri uygulanacağından, suç şüphesi altında bulunan bir çocukla ilgili olarak yapılan soruşturma aşamasında, çocuktan el konulan eşya, yakalama, arama, vücudunun muayenesi, örnek alma, soruşturma aşamasında sorgulanma ve tutuklanması gibi koruma tedbirine karar verme yetkisi sulh ceza hâkiminindir…” gerekçesiyle el koyma talebin reddine karar verilmiştir.

Bu karara Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmesi üzerine Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince 14.03.2006 gün ve 370 müt. sayı ile;

“ …Hazırlık aşamasında elkoyma kararı tedbir niteliğinde olmadığından usul ve yasaya uygun olan Çocuk Mahkemesinin müteferrik kararına itirazın reddine,

Elkoyma talebinin sulh ceza mahkemesinde yapılmak üzere evrakın C.Savcılığına iadesine…” evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verilmiştir

Adalet Bakanlığınca, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nda yer alan koruma tedbirlerine, Çocuk Mahkemesi veya hâkimi tarafından karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi 04.06.2007 gün ve 12756-6931 sayı ile, Kadıköy 1.Ağır Ceza Mahkemesinden verilen itirazın reddine ilişkin kararın bozulmasına karar vermiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.07.2007 gün ve 103781 sayı ile;

“…suça sürüklenen çocuklar hakkında yürütülen soruşturma aşamasında 5271 sayılı CMK. nunda düzenlenen koruma tedbirlerinden olan el koyma kararını onaylama konusunda görevli hâkim sulh ceza hâkimidir, itiraz merciinin kararı yerindedir …” gerekçesiyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 04.06.2007 gün ve 12756-6931 sayılı bozma kararının kaldırılıp, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep edilmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

1- Yargılama konusu maddi olay;

18 yaşından küçük şüpheli U… K…..’in 05.03.2006 tarihinde kapalı olan bir işyerine girmek için elindeki keser ile zorladığı sırada kolluk tarafından yakalanması ve suçta kullandığı alete elkonulması şeklinde gerçekleşmiştir.

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken hukuksal uyuşmazlık;

5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nda yer alan koruma tedbirleri arasında düzenlenen elkoyma işlemini onaylama görevinin sulh ceza hâkimine mi yoksa çocuk hâkimine mi ait olduğuna ilişkindir.

3- Ön sorun;

Ceza Genel Kurulundaki inceleme sırasında, işin esasına girilmeden önce dosya içerisin-de bulunan bir kısım belge fotokopilerinin onaysız olduğunun saptanması üzerine bu konu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle ele alınıp “ön sorun” olarak değerlendirilmiştir.

4- Değerlendirme,

Ceza Yargılamasında başvurulan kanıtlama araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları, suç isnadı nedeniyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken, kendiliklerinden getirttikleri ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini de denetlemek durumundadır. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının, bu mümkün olmadığı takdirde ise aslına uygunluğunun yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gerekir.

Dosya incelendiğinde, yasa yararına bozma talebine ekli olay tutanağı, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının elkoyma talebi, Kadıköy Çocuk Mahkemesi ile Özel Dairece bozulmasına karar verilen Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının onaysız fotokopi olduğu görülmektedir. Usulünce onaylattırılarak güvenilirliği sağlanmadan bu fotokopi belgelere dayalı olarak Özel Dairece yasa yararına bozma istemi konusunda karar verilmesi olanağı bulunmamaktadır.

Özel Dairece değerlendirme yapılarak karar verilmesinin olanaklı bulunmadığı bir durumda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da doğrudan değerlendirme yapılamayacağından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu farklı gerekçeyle kabulü ile yasa yararına bozma kararının kaldırılarak, dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 04.06.2007 gün ve 12756-6931 sayılı yasa yararına bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın belirtilen eksiklikler tamamlattırıldıktan sonra bir karar verilmesi için Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.10.2007 günü oybirliği ile karar verildi.

Y.12.C.D. E. 2012/29068 K. 2013/1076 K.T. 15.01.2013

KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT İSTEMİ

ELKOYMA KARARINI VERME YETKİSİ

Dava ve Karar: Davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre; davalı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Tazminat davasına konu olan soruşturma dosyası kapsamında davacıya ait şekere 09.11.2005 tarihinde el konulduğu, kovuşturma sonucunda davacının beraatine karar verilerek el konulan şekerin davacıya iadesine karar verildiği, şekerin iadesinin Şubat 2009 itibariyle sağlandığının anlaşıldığı buna karşılık el konulan eşyanın likit değer olmadığı, davacının gerçek zararının alıkoyma ve teslim tarihleri arasında şekerin değer kaybı olduğu düşünülmeden ve bu konuda davacının zararına ilişkin bir araştırma yapılmadan, şekerin fatura bedelinin maddi tazminat olarak kabul edilmesi,

2- Davacının davasının dayanağını teşkil eden Başkale Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/1541 Esas- 2006/869 Karar sayılı dosyasının Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örneğinin dosya içine alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- Davacının yaptığı iş ve mesleği ile ilgili olarak ekonomik sosyal durumuna ilişkin araştırmanın yapılmaması,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 15.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Y.3. C.D. E. 2006/319 K. 2006/7051 K.T. 02.10.2006

ARAMA KARARI

EŞYA VE KAZANCIN MUHAFAZA ALTINA ALINMASI VE BUNLARA ELKONULMASI

İSTENEN EŞYAYI VERMEYENLER HAKKINDA YAPILACAK İŞLEM

ELKOYMA KARARINI VERME YETKİSİ

1412 s. MülgaCMUK/86, 87, 90, 97

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine; Ancak;

Oluşa ve dosya içeriğine göre;

Sanık hakkında ormandan izinsiz ağaç kestiği yolundaki vaki ihbar üzerine orman muhafaza memurlarının hakim veya Cumhuriyet Savcısının izni olmaksızın yaptıkları aramanın hukuka aykırı olduğuna ilişkin mahkeme kararında;

a) 6831 Sayılı Kanunun 88. maddesinin göz önüne alınmadığı, zira bu madde de “orman suçlarından mütevellit aramayı icabettiren halleri, Ceza Muhakemesi Usulü Kanunun 97. maddesinde yazılı tehirinde mazarrat umulan hallerden sayılır ve bu aramaları orman memurları aynı madde hükmüne tevfikan yaparlar” hükmünün yer aldığı,

b) Ceza Muhakemesi Usulü Kanunun 97. maddesinin 1. fıkrasının tehirinde mazarrat umulan hallerde Cumhuriyet Savcılarının ve Savcı muavini sıfatıyla emirlerini icraya memur olan zabıta memurlarının arama yapabileceğini düzenlediği, 6831 Sayılı Yasanın 88. maddesi gereğince “orman suçlarından mütevellit aramayı icabettiren hallerde, Ceza Muhakemesi Usulü Kanunun 97. maddesinde yazılı, tehirinde mazarrat umulan hallerde sayıldığından” orman muhafaza memurlarının hakim ve savcı izni olmasa da bu suçlara münhasır arama yetkilerinin bulunduğu,

c) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 86/1-2 maddesinin “Tahkikat için sübut vasıtalarından olmak üzere faydalı görülen yahut müsadereye tabi olan eşya muhafaza veya başka bir surette emniyet altına alınır……bu eşya bir şahsın yanında bulunur ve bu şahıs rızasıyla teslimden kaçınırsa zaptolunabilir.” hükmünü içerdiği,

Somut olayda sanığın suça konu emvalin kendisine ait olduğunu reddettiği veya teslimden kaçındığı hususunda bir emare de bulunmadığı anlaşıldığından, orman emvalinin bulunduğu yerden orman idaresi görevlilerince alınmasının zabıt muamelesi sayılamayacağı,

d) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 87. maddesinin “yukarıdaki maddede yazılı bir eşyayı yanında bulunduran şahıs talep üzerine bu eşyayı göstermek ve teslim etmekle mükelleftir.” hükmü gereğince müsadereye tabi olan suç konusu emvali sanığın gösterme ve teslim etme mükellefiyetinin de bulunduğu,

e) Ceza Muhakemesi Usulü Kanunun 90/2 maddesinde “Hakimin kararı olmaksızın yapılan zabıt muamelesinde alakadar şahıs veya bunun mümeyyiz olan hısımlarından biri hazır bulunmamış veya bunlardan biri hazır bulunup da zabıt muamelesine açıkça itiraz etmişse zabıt muamelesini yapan memur bunu üç gün zarfında hakime tasdik ettirmeye mecburdur” hükmü yer aldığından sanıktan suç konusu emvalin zapt edildiği kabul edilse dahi, işlem anında hazır bulunması ve bu muameleye açıkça itiraz etmemesi nedeniyle zabıt muamelesinin hakime tasdik ettirme mecburiyetinin bulunmadığı,

f) Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uyarınca çıkarılan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “Hukuki Dayanak” başlıklı 3. maddesinde söz konusu yönetmeliğin müstenidi gösterilen yasalar içinde 6831 Sayılı Yasanın bulunmadığı dolayısıyla 6831 Sayılı Kanunun ilgili hükümleri gözetilerek bir düzenleme yapılmasının söz konusu olmadığı, 6831 Sayılı Kanunun öngördüğü hususu usulü iptal etmediği, normlar hiyerarşisi bakımından da bunun mümkün olmadığı,

g) Yine 6831 Sayılı Kanunun 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre özel nitelikli ve sonraki tarihli kanun olduğunun göz önüne alınması gerektiği hususları gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

SONUÇ: Bozmayı gerektirmiş Müdahil idare vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 02.10.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

Y.C.G.K. E. 2014/312 K. 2017/11 K.T. 17.01.2017

Özeti: Sanıkların resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işledikleri ve katılandan haksız menfaat temin ettikleri olayda katılan ve vekili tarafından, soruşturma evresinde sanıklardan birinden elkonulan bir miktar Avro, bir kısım ev eşyası ve diğer bir kişi adına kayıtlı araç ile diğer sanıktan elkonulan başkası adına kayıtlı aracın, suç sonucu elde edilen haksız menfaatten temin edildiğinin iddia edilmesi, sanığın elkonulan Avro, tanığın ise adına kayıtlı araç üzerinde hak iddia etmeleri, diğer aracın ise katılan ve sanıklar dışındaki üçüncü kişiler adına kayıtlı olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, elkonulan Avro, ev eşyası ve araçların; suçun mağdurunun belli olması nedeniyle müsadereye tabi tutulamayacağı, suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç olduğunun sabit olmaması nedeniyle katılana iade edilemeyeceği, katılan ve vekilince, dolandırıcılık suretiyle katılandan elde edilen para ile alındığının iddia edilmesi nedeniyle anılan tutar Avro ile ev eşyasının anılan sanığa, araçların ise kayıt malikleri olan üçüncü kişilere iade edilemeyeceği cihetle, davanın geldiği aşama itibarıyla elkonulan bu malvarlığı değerlerinin suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç niteliğinde olup olmadığına ilişkin araştırma yargılamayı uzatacağından, Yerel Mahkemece, katılanın suçtan doğan zararının giderilmesi için hukuk mahkemelerinde tazminat davası açarak ihtiyati tedbir koydurma talebinde bulunabileceği anılan tutar Avro, ev eşyası ve araçlarla ilgili tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.

Kararı veren

Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi

Günü : 12.11.2009

Sayısı : 294-391

Resmi belgede sahtecilik suçundan sanıklar …, … ve …’nun TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle TCK’nun 204/2-son, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna, nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık …’ın TCK’nun 158/1-d-g, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ve 250.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, sanıklar … ve …’nun TCK’nun 158/1-d-g, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ve 50.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, elkonulan nakit para ve eşyalarla ilgili olarak bir karar verilmesi durumunda hak kaybına neden olunacağı gerekçesiyle müsadereye yer olmadığına ve tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine ilişkin Üsküdar (Kapatılan) 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.10.2008 gün ve 279-301 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafileri ile sanıklar … ve … tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince 16.07.2009 gün ve 4930-9591 sayı ile;

“…Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nun 204. maddesinin 2. fıkrasının ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik’ suçunu düzenlediği, sanıkların maddede belirtilen şekilde kamu görevlisi olmadıkları gözetilmeden anılan maddenin 1 ve 3. fıkraları uyarınca cezalandırılmaları yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Somut olayda; taşınmazın satışı için gazeteye ilan verilmesinin suçun işlenmesini kolaylaştırmadığı ve hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde veya katılanın dolandırılmasında etkili olmadığı cihetle, eylemin kamu kurumu olan tapu müdürlüğünün vasıta olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu ve bu nedenle cezanın tayinindeki teşdit oranının buna göre değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden kanunun aynı maddesinin birden fazla bendinin ihlal edildiği de belirtilerek yazılı şekilde ceza tayini…” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, sanıklar …, … ve …’nun resmi belgede sahtecilik suçundan TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle TCK’nun 204/1-son, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna, nitelikli dolandırıcılık suçundan TCK’nun 158/1-d, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ve 3.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, elkonulan nakit para ve eşyalarla ilgili olarak bir karar verilmesi durumunda hak kaybına neden olunacağı gerekçesiyle müsadereye yer olmadığına ve tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine ilişkin Üsküdar (Kapatılan) 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.11.2009 gün ve 294-391 sayılı hükümlerin de, sanık … ve müdafii, sanık … müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.10.2011 gün ve 11970-20549 sayı ile; resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümlerin onanmasına, nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlerin ise;

“…Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine ancak;

Para cezasının hesaplanmasında 1.500 gün karşılığının bir günü 20,00 TL’den neticeten 30.000 TL yerine, hesap hatası sonucu 3.000 TL olarak eksik tayini,

Yasaya aykırı ise de, yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında sanıklar hakkındaki dolandırıcılık suçundan gün adli para cezasının TCK’nun 52. maddesi uyarınca hesaplanması sonucu bulunan ‘3000 TL’ ibarelerinin çıkarılıp yerlerine ‘30.000 TL’ denilmek suretiyle düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.03.2014 gün ve 89737 sayı ile;

“…Yargıtay Yüksek 11. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlığın özünü, soruşturma aşamasında suçtan elde edildiği belirtilen Ümraniye Sulh Ceza Mahkemesinin 16.06.2007 gün 2007/1005 değişik iş sayılı el koyma kararına konu nakit ve emvale ilişkin müsadere konusunda mahkemece bir karar verilmeyip mülkiyet konusunda tarafların hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verildiği anlaşılmakla görev hususu oluşturmaktadır.

CMK’nun 256/1. maddesi, müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmesi gereken hallerde müsadere kararı verilmemişse, karar verilmesi için Cumhuriyet savcısı veya katılanın davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabileceği, 256/2. maddesi ise, kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda resen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verileceği hükmünü taşımaktadır.

Bu duruma göre müsadere konusunda eşya veya malvarlığının müsaderesi ya da iadesi hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi esas davayı gören mahkemenin yetkisinde olup mahkemece gerekli ve yeterli araştırma yapılarak elkonulan malvarlığı, nakit ve emvale ilişkin müsadere veya iade konusunda bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeyerek, mahkeme kararında belirtildiği şekilde ‘tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine’ denilmek suretiyle karar mercii olarak hukuk mahkemesinin gösterilmek suretiyle ihtilafın çözümünün mahkemenin görev ve yetkisi dışına çıkartılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 29.04.2014 gün ve 10389-8236 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık, sanıklar …, … ve … hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar …, … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Suçların sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemece, soruşturma aşamasında elkonulan nakit paralar ve eşyaların müsaderesine ya da iadesine dair bir karar verilmesinin zorunlu olup olmadığının, bu bağlamda tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanıklar … ve …’ın, H.A.C. adına kayıtlı arsanın hileli yollarla satışını gerçekleştirmek için, bu kişi adına sahte kimlik belgesi düzenleyip sanık F.K.’nu arsanın sahibi, M.T. sahte kimliğini kullanan sanık …’i de vekil olarak göstererek noterde arsa satış vekaletnamesi düzenlettirdikleri ve arsanın satışı için M.T. adına gazeteye ilan verdikleri, ilanı gören inceleme dışı sanık …’nun katılan …’la temasa geçtiği, katılan, … ve sanık …’in biraraya geldikleri ve arsanın 525.000 Liraya satışı konusunda anlaştıkları, katılanın satış bedelinin 125.000 Liralık kısmını taşınmazın devir işleminden önce, kalan kısmını ise devir işlemleri sırasında sanık …’e verdiği, bu işlem sonucu sahte noter satış vekaletnamesine ve kimlik belgelerine dayanılarak düzenlenen tapu senedinin katılana verildiği,

Sanık …’in adreslerinde yapılan aramalar sonucu ele geçirilen 53.700 Avroya, sanık …’in yeni satın almış olduğunu beyan ettiği bir kısım ev eşyası ile adına tescilli….plaka sayılı Mercedes marka otomobile, sanık …’in suça konu paralar ile satın aldığını beyan ettiği ve birlikte yaşadığı Z.V. adına tescilli …. plaka sayılı S. marka otomobile, inceleme dışı sanık …’nun arsa satışı karşılığında komisyon olarak sanık …’ten 25.000 Lira aldığını beyan ederek eşi aracılığıyla teslim ettiği 4.000 Lira ile banka hesabında bulunan 21.000 Liraya Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığınca 16.06.2007 tarihinde elkonulduğu, Ümraniye Sulh Ceza Mahkemesince 16.06.2007 gün ve 2007/1005 sayı ile de, CMK’nun 127/3. maddesi uyarınca söz konusu elkoyma işleminin onaylanmasına karar verildiği,

Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.06.2007 gün ve 2007/12242 soruşturma sayılı yazı ile; elkonulan eşyaların dava sonuna kadar muhafaza edilmesi için yediemin sıfatı ile katılana teslim edilmesi, elkonulan paraların katılan adına hesap açtırılarak dava sonuna kadar bloke edilmesi, elkonulan otomobillerin üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için trafik kayıtlarına şerh konulması talimatı verildiği, Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğünün 22.06.2007 tarihli yazısında; söz konusu talimata istinaden sanık …’ten elde edilen 53.700 Avronun ve inceleme dışı sanık …’ndan elde edilen 25.000 Liranın Finansbank A.Ş. Keyap Dudullu Şubesinde katılan adına açtırılan blokeli hesaba yatırıldığı, elkonulan …. ve….plaka sayılı otomobillerin trafik kayıtlarına üçüncü kişilere devredilemeyeceğine dair şerh düşülerek sözkonusu iki adet otomobil ve elkonulan ev eşyalarının katılan …’a yediemin sıfatıyla teslim edildiği açıklamalarına yer verildiği,

Tanık T.G.’ün kollukta; kızkardeşinin kocası olan sanık …’in ricasıyla, 13.06.2007 tarihinde Kadıköy 21. Noterliğinde sanık …’e ait….plaka sayılı, Mercedes marka, E-200 model otomobilin kendisine satış işleminin gerçekleştirildiğini, esasında otomobili satın almasının söz konusu olmadığını, hatır için bu işlemin yapıldığını beyan ettiği,

Sanık … müdafiinin 22.06.2007 tarihli dilekçesi ile; elkonulan 53.700 Avronun müvekkiline ait olduğunu belirterek söz konusu paranın iadesini istediği,

Tanık T.G. vekilinin 10.07.2007 tarihli dilekçesi ile; müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu iddia ederek elkonulan….plaka sayılı otomobilin iadesini istediği, dilekçe ekinde bulunan müdafii tarafından onaylı motorlu araç trafik belgesi örneğine göre;….plaka sayılı otomobilin 13.06.2007 tarihinde tanık T.G.’e devredildiği,

Ümraniye Sulh Ceza Mahkemesince 12.07.2007 gün ve 2007/1007 değişik iş sayı ile, aracın iade edilmesi hususunun yargılamayı gerektirdiği ve soruşturmanın halen devam ettiği gerekçeleriyle, tanık T.G. vekilinin talebinin reddine karar verildiği,

28.09.2007 tarihli oturumda katılanın; zararının giderilmediğini belirterek sanık …’ten ele geçirilen otomobilin, kendisinden arsa satış bedeli olarak alınan para ile satın alındığını söylediği, katılan vekilinin de bloke edilen paraların serbest bırakılmasını istediği, sanık … müdafiinin ise; Mercedes marka otomobilin tanık T.G.’e ait olduğunu belirterek aracın iadesini talep ettiği, yerel mahkemece aynı oturumda; katılan adına bankada bloke edilen Avro cinsinden para ile Mercedes marka aracın iadesi yönündeki taleplerin bu aşamada reddine ve esas hükümle birlikte değerlendirilmesine, inceleme dışı sanık …’ten elde edilen ve katılan adına bankada bloke edilen 25.000 Liranın ise katılana ödenmesine karar verildiği,

Katılan vekilinin 08.01.2008 tarihli dilekçesinde; sanık …’in Mercedes marka aracı dolandırıcılık suretiyle katılandan temin edilen para ile aldığı, tanık T.G.’ün de kollukta söz konusu aracın danışıklı olarak noterden satışının yapıldığını beyan ettiği yönünde açıklamalara yer verdiği,

Tanık T.G.ün 21.02.2008 tarihli oturumda; elkonulan Mercedes marka otomobili sanık …’ten 60.000 Avro karşılığı satın aldığını, aracın ruhsatının kendisine ait olduğunu söylemesi üzerine, kolluk ifadesi ile çelişki nedeniyle sorulduğunda; kollukta 24 saat gözaltında tutulduğunu, aracın kendisine verileceği yönünde telkinde bulunulması üzerine ifadesini okumadan imzaladığını iddia ederek önceki beyanını kabul etmediği,

Katılan vekilinin 06.10.2008 tarihli oturumda; soruşturma aşamasında elkonulan eşyalar ile nakit paraların katılana verilmesini talep ettiği,

12.11.2009 tarihli oturumda katılan vekilinin; zararlarının giderilmediğini, tazminat davalarının derdest olduğunu ve tanık T.G adına kayıtlı aracın katılandan elde edilen paralar ile alındığını belirttiği, sanık … müdafiinin; soruşturma aşamasında sanık …’ten ele geçirilip elkonulan paraların iadesini talep ettiği,

Hakkındaki beraat hükümleri kesinleşen inceleme dışı sanık …’nun; emlakçılık yaptığını, kendisinin aracılık yaptığı ancak sahte olduğunu bilmediği arsa satış işleminden dolayı tarafına yaptığı hizmet karşılığı 25.000 Lira verildiğini, bu paranın 21.000 Lirasını banka hesabına yatırıp 4.000 Lirasını da evinde muhafaza ettiğini, olayların ortaya çıkmasından sonra da evindeki para ile 21.000 Liralık banka hesabına ait cüzdanı teslim ettiğini söylediği,

Yerel mahkemece; “…Ümraniye Sulh Ceza Mahkemesinin 16.06.2007 gün, 2007/105 değişik iş sayılı elkoyma kararına konu nakit ve emvale ilişkin TCK’nun 55/1. maddesinin içeriği de göz önünde tutularak mahkememizce bu konuda karar verilmesi durumunda hak zayiine neden olunacağı gerekçesi ile bu konuda müsadereye dair karar verilmesine yer olmadığına, tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemesinde dava açmada muhtariyetlerine” karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “elkoyma” ve “müsadere” kurumlarına değinilmesi, ardından elkonulan ancak müsadereye tabi tutulamaması nedeniyle iade edilmesi gereken eşya ve malvarlığı değerlerinin iade koşullarının irdelenmesi gerekmektedir.

Elkoyma, 5271 sayılı CMK’nun birinci kitabının “Koruma Tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının, “Arama ve Elkoyma” başlıklı dördüncü bölümünde, 123 ilâ 134. maddeler arasında düzenlenmiş bir koruma tedbiri olup “Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere ‘koruma tedbiri’ denir” (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, S.1)

CMK’nun 123. maddesine göre, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri muhafaza altına alınırken; yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilmektedir. Aynı Kanunun 127. maddesinde, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği belirtilmiştir. CMK’nun 128. maddesi uyarınca soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde maddede sayılan malvarlığı değerlerine elkonulabilir.

Elkoyma, çoğu zaman bir suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin belli olmadığı ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiğinin henüz yargı kararı ile sabit olmadığı hallerde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek başvurulan bir koruma tedbiridir.

Müsadere ise, 5237 sayılı TCK’nun birinci kitabının “Yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Güvenlik Tedbirleri” başlıklı ikinci bölümünde, 54 ve 55. maddelerde düzenlenmiş bir güvenlik tedbiri olup “Güvenlik tedbiri, işlediği suçtan dolayı kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, suç işleyen kişi hakkında ya da suç konusu ile veya suçun işlenmesinde kullanılan araçla ilgili olarak uygulanan, koruma veya iyileştirme amacına yönelik ceza hukuku yaptırımıdır.” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 627)

Müsadere, konusu olan eşya ya da kazancın mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup “eşya müsaderesi”ni düzenleyen 5237 sayılı TCK’nun 54. maddesinin birinci fıkrasında, iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak kaydıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunacağı; suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edileceği; dördüncü fıkrasında ise üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.

765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilmeyen, ancak bazı özel kanunlarda yer verilmiş olan “kazanç müsaderesi kurumu”, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 55. maddesinde tüm suçları kapsayacak şekilde genişletilerek düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nun “Kazanç müsaderesi” başlıklı 55. maddesi;

“(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.

(2) Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir” biçiminde iken, 5918 sayılı Kanunun 2. maddesiyle;

“(3) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir” şeklindeki fıkra eklenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenen kazanç müsaderesinin konusunu; bir suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançlar oluşturmaktadır. Bu durumda, suçun işlenmesi ile elde edilen bütün malvarlığı değerleri müsadere edilebilecektir.

Madde gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere; kazanç müsaderesi, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesini engelleyecek etkin bir yaptırım olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile güdülen temel amaç, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu konu öğretide de aynı şekilde değerlendirilmiş, kazanç müsaderesiyle, suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan maddi menfaatin, kişinin yanında kâr olarak kalmasının önüne geçmenin amaçlandığı belirtilmiştir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s.685; Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.1027)

5237 sayılı TCK’nun 55. maddesi ile yapılan düzenlemenin temel amaçlarından birisi de mağdurun haklarının korunmasıdır. Bu husus, 55. maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde; “… Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir” hükmüne yer verilmek suretiyle vurgulanmıştır. Dolayısıyla, elkonulmuş olan maddi menfaatlerin suçun mağduruna iade edilebildiği veya iade edilebilme olanağının bulunduğu ya da suçun mağdurunun belli olduğu durumlarda kazanç müsaderesine hükmetmeye gerek kalmayacağından, müsadere kararı da verilemeyecektir. Çünkü, bu durumda suçun mağduru, kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan değeri sanıktan talep etme hak ve olanağına sahip olduğundan, mağdurun hakları korunmuş olacak, bu suretle de suçtan elde edilen değer failin yanına kâr olarak kalmayacaktır.

5237 sayılı Kanunun kazanç müsaderesini düzenleyen 55. maddesindeki “mağdur” ibaresi, dar anlamda suçtan zarar göreni de kapsayacak şekilde yorumlanmalı, işlenen suç nedeniyle elde edilen kazancın, meşru hak sahiplerinin belirlendiği veya belirlenme olanağının bulunduğu ahvalde kazanç müsaderesine hükmedilmemelidir.

Öte yandan; 55. maddenin 2. fıkrasıyla, eşya ve maddi menfaatlere el konulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği durumlarda da, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine olanak tanınmıştır. Bu durumda dahi, suçtan mağdur olanın belirlenebildiği hâllerde müsadere kararı verilemeyeceğinde bir kuşku yoktur.

Yine, 55. maddenin 3. fıkrasıyla, bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerektiği hüküm altına alınmıştır.

CMK’nun “Elkonulan Eşyanın İadesi” başlıklı 131. maddesinde; şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tâbi tutulmayacağının anlaşılması halinde, resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verileceği; CMK’nun 128. maddesinde ise elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edileceği düzenlenmiştir.

Bu hükümler uyarınca iade kararı verilebilmesi için, eşya ya da malvarlığı değerlerinin müsadereye tabi tutulamayacak olması ve aidiyetleri hususunda da herhangi bir kuşku bulunmaması gerekir. Aidiyetin ihtilaflı olduğu durumlarda ise hak sahibi olduğunu iddia eden kişi, aidiyete ilişkin uyuşmazlığın çözümü için hukuk mahkemelerine başvurmalıdır. Çünkü, ceza mahkemelerinin, elkonulan ancak müsaderesine tabi tutulmayacağı anlaşılan ve üzerinde hak iddia edilen eşya ya da malvarlığı değerlerinin aidiyeti hususundaki ihtilafları çözecek şekilde karar verme görevleri bulunmamaktadır. Öğretide de buna ilişkin olarak “Elkonulan eşyanın sahibine iadesi, eşyaya eski statüsünün kazandırılması anlamına gelir. Eşya üzerinde üçüncü kişilerin hak iddiaları varsa, bu durumda eşya doğrudan ilgisine verilmez. Bu uyuşmazlığın hukuk mahkemesinde çözüme bağlanmasından sonra hak sahibine verilmesi gerekir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Ahmet Gökcen, Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Elkoyma ve Postada Elkoyma, Ankara 1994, s. 162; Haluk Çolak-Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, 2. bası, Ankara 2007, s. 596, naklen: Ali Parlar-Muzaffer Hatipoğlu, Ceza Muhakemesi Kanunu Yorumu, Ankara 2008, s.522)

CMK’nun 256. maddesinin ikinci fıkrasında ise; kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece resen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanıkların resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işledikleri ve katılandan 525.000 Lira tutarında haksız menfaat temin ettikleri olayda; katılan ve vekili tarafından, soruşturma evresinde sanık …’ten elkonulan 53.700 Avro, bir kısım ev eşyası ve T.G. adına kayıtlı….plaka sayılı araç ile sanık …’ten elkonulan Z.V. adına kayıtlı …. plaka sayılı aracın, suç sonucu elde edilen haksız menfaatten temin edildiğinin iddia edilmesi, sanık …’in elkonulan 53.700 Avro, tanık T.G.’ ün ise adına kayıtlı….plaka sayılı araç üzerinde hak iddia etmeleri, …. plaka sayılı aracın ise katılan ve sanıklar dışındaki üçüncü kişiler adına kayıtlı olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, elkonulan 53.700 Avro, ev eşyası ve araçların; suçun mağdurunun belli olması nedeniyle müsadereye tabi tutulamayacağı, suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç olduğunun sabit olmaması nedeniyle katılana iade edilemeyeceği, katılan ve vekilince, dolandırıcılık suretiyle katılandan elde edilen para ile alındığının iddia edilmesi nedeniyle 53.700 Avro ile ev eşyasının sanık …’e, araçların ise kayıt malikleri olan üçüncü kişilere iade edilemeyeceği cihetle, davanın geldiği aşama itibarıyla elkonulan bu malvarlığı değerlerinin suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç niteliğinde olup olmadığına ilişkin araştırma yargılamayı uzatacağından, yerel mahkemece, katılanın suçtan doğan zararının giderilmesi için hukuk mahkemelerinde tazminat davası açarak ihtiyati tedbir koydurma talebinde bulunabileceği 53.700 Avro, ev eşyası ve araçlarla ilgili tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.

Öte yandan, CMK’nun 256. maddesinin ikinci fıkrasının, iade koşulları bulunan eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemesi halinde uygulanabileceği, somut olayda ise yerel mahkemece esasla birlikte tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verildiği anlaşıldığından, bu maddenin uygulanma koşulları da bulunmamaktadır.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.01.2017 günü yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul UYANIK saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!