Şikayet, yasada fail hakkında muhakeme yapılabilmesi için suçtan zarar görenin iradesinin arandığı durumlarda, suçtan zarar görenin fail hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını yetkili makamlardan istemesidir.
Başka bir değişle, soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı bir suç nedeniyle suçtan zarar görmüş olan kişinin, süresinde bu suç ile ilgili muhakeme yapılması arzusunu yetkili makamlara açıklamasıdır.
Şikayet üzerine Cumhuriyet savcısı kamu davası açmak (iddianame düzenlemek) zorunda değildir. Zira kamu davası açabilmek için suç işlendiği yönünde yeterli şüphenin oluşması gerekir. Yeterli şüphe oluşmadan, yalnızca şikayet üzerine kamu davası açılamaz.
Şikayete bağlı suçlar nisbi şikayete bağı suçlar ve mutlak şikayete bağlı suçlar olarak ikiye ayrılır. Şikayete bağlı olmadığı halde, fail ve mağdur arasındaki yakınlık dolayısıyla istisnai olarak şikayete bağlı hale gelen suçlara “nisbi şikayete bağlı suçlar” denir.
Örneğin yağma ve nitelikli yağma dışında mal varlığına karşı işlenen suçlar; haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen, veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenirse şikayete bağlı hale gelir.
Yasada her koşulda şikayete bağlı olduğu belirtilen suçlara mutlak şikayete bağlı suçlar denir.
Türk Ceza Yasasında sayılan soruşturulması ve kovuşturulmasın da şikayet şartı aranan (şikayete bağlı) suçlar şunlardır:
- Vatandaş tarafından yurt dışında işlenen suç (TCK 11/2)
- Yabancı tarafından yurt dışında işlenen suç (TCK 12/2)
- Taksirle yaralama (TCK 89/1)
- Basit cinsel saldırı (TCK 102/1)
- Eşe karşı nitelikli cinsel saldırı (TCK 102/2)
- Çocuğun cinsel istismarı suçunun sarkıntılık düzeyinde kalmış halinin failinin çocuk olması (TCK 103/1 c. 3)
- Ergin olmayanla cinsel ilişki (TCK 104/1)
- Mal varlığına yönelik zarar tehdidi (TCK 106)
- Konut dokunulmazlığını ihlal (TCK 116)
- İş ve çalışma özgürlüğünü ihlal (TCK 117)
- Kişilerin huzur ve sükununu bozma (TCK 123)
- Hakaret (kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret hariç) -mirasçıların şikayet hakkı (TCK 131)
- Özel yaşama ve yaşamın gizli alanına karşı suçlar (kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç) (TCK 139)
- Kullanma hırsızlığı (TCK 146)
- Mala zarar verme (TCK 151)
- Hakkı olmayan yere tecavüz (TCK 154/1)
- Güveni kötüye kullanma (TCK 155)
- Bedelsiz kalmış senedi kullanma (TCK 156)
- Alacağın tahsili amacıyla dolandırıcılık (TCK 159)
- Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf (TCK 160)
- Yakın akrabalar arasında malvarlığına karşı işlenen suçlar (TCK 167/2)
- Açığa imzanın kötüye kullanılması (TCK 209)
- Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali (TCK 233/1)
- Ticari sır, bankacılık sırrı, müşteri sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin açıklanması (TCK 239)
- Yabancı devlet başkanına karşı suç (TCK 340/2)
- Yabancı devlet bayrağına hakaret (TCK 341/2)
- Yabancı devlet temsilcilerine hakaret (TCK 342/2)
Şikayet Süresi
Şikayet hakkının kullanımı belli bir süreye bağlıdır; ancak bu süre koruyucu değil, hak düşürücü bir süredir.
Şikayet süresi, 6 aydır (TCK 73/1). Bu süre suçtan zarar görenin faili veya fiili öğrendiği günden itibaren başlar. ancak bilme veya öğrenme ne kadar geç gerçekleşirse gerçekleşsin, şikayet süresi suçun dava zaman aşımı süresini geçemez (TCK 73/2).

Yüksek Mahkeme Kararları
Y.C.G.K. E. 2001/2-261 K. 2001/263 K.T. 20.11.2001
SORUŞTURULMASI VE KOVUŞTURULMASI ŞİKAYETE BAĞLI SUÇLAR
TEHDİT SUÇU
CEBİR SUÇU
YAĞMA SUÇUNDA DAHA AZ CEZAYI GEREKTİREN HALLER
GENEL GÜVENLİĞİN TAKSİRLE TEHLİKEYE SOKULMASI SUÇU
765 s. MülgaTCK/99, 188, 191, 240, 298, 308, 383
Tehdit kullanarak kendiliğinden hak almak suçundan sanık Remzi K. hakkındaki kamu davasının şikayetten vazgeçme ve kabul nedeniyle TCY’nın 99. maddesi uyarınca düşürülmesine ilişkin Gürgentepe Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 18.02.1999 gün ve 68/11 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 22.05.2000 gün ve 5402/5773 sayı ile;
“Sanığın, tehdit içeren sözleriyle ihkak-ı hak suçunu işlediği, bu suretle tehdit suçunun vazgeçme ile düşemeyeceği, duruşmaya devamla atılı suçtan sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde vazgeçme nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 22.02.2001 gün ve 90/27 sayı ile;
“Sanığın müştekiden 400 milyon lira alacağı olduğu ve müştekinin inşaat yaptırmaktan doğan bu alacağı sanığa ödemediği, sanığın bu alacağını almak üzere müştekiye yaptığı evin demir kapısını sökerek götürdüğü ve “paramı vermezseniz, bu evi yakarım” dediği sabittir. TCK.nun 308. maddesinde düzenlenen kendiliğinden hak almak suçunun tüm şekilleri ile aynı maddenin sonuncu fıkrası gereğince re’sen kovuşturması gereken diğer bir cürüm birlikte işlenmemişse kendiliğinden hak almak suçu şikayete bağlı olup, yargılamanın her aşamasında şikayetten vazgeçme ve kabul neticesinde kamu davası ortadan kaldırılabilecektir. TCK.nun 308/2. madde ve fıkrasında ise; “eşhasa karşı tehdit….” kullanarak kendiliğinden hak almayı düzenlemekte olup, tehdidin şekli belirtilmediğinden her türlü tehdit hatta TCK.nun 308/3. maddesinde anlamını bulan silah ile dahi olsa takibi şikayete bağlıdır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.04.1998 T. 4-18/73 k.sayılı kararında özetle hak almak amacıyla sanığın olay günü şikayetçinin üzerine yürüyerek kavga ettiği ve o’nu öldüreceğini söylemesi takibi şikayete bağlı TCK.nun 308. maddesinde düzenlenen ihkak-ı hak suçunu oluşturacağı ve şikayetçinin şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hüküm de Yerel C.Savcısı tarafından süresinde temyiz edildiğinden dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 01.11.2001 günlü “bozma” isteyen tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, borcunu ödemeyen şikayetçiye “paramı vermezseniz, bu evi yakarım” şeklinde tehdit içeren sözler sarf ederek şikayetçinin evinin kapısını söküp götürdüğü somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tehdit kullanarak işlenen kendiliğinden hak alma suçuna ilişkin kamu davasının şikayetten vazgeçme üzerine düşürülmesinin olanaklı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kendiliğinden hak alma suçu, “adliye aleyhine işlenen suçlar” arasında ve Ceza Yasasının 308. maddesinde düzenlenmiştir. Suçun oluşması için, kişinin yetkili makama başvurarak hakkını alması yerine iddia ettiği hakkı kendiliğinden ve zor kullanarak elde etmesi gerekir. Fail bu suretle yetkili makamlara ait yetkiyi kullanmakta ve toplum düzenini bozmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında, suçun eşya üzerinde kuvvet kullanılarak işlenmesi hali düzenlenmiştir. Eşyanın kırılması, bozulması, zarar verilmesi, özgülendiği durumun ve kullanım alanının değişmesi, o eşyadan yararlanılması ya da gelişmesinin önlenmesi sözkonusudur.
Maddenin ikinci fıkrasında, kendiliğinden hak alma suçunun işlenmesi sırasında kişilere karşı tehdit veya şiddet kullanılması, maddenin üçüncü fıkrasında da şiddetin silahla veya dövmek yahut yaralamak suretiyle gerçekleştirilmesi hali suçun ağırlatıcı nedenleri olarak düzenlenmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise; “Re’sen takibi iktiza eden diğer bir cürüm dahi birlikte irtikap olunmamış olmak şartiyle bu maddede beyan olunan cürümden dolayı takibat icrası şahsî dava ikamesine bağlıdır.” denilmektedir.
Kovuşturma yöntemi ile ilgili bu hükme Mehaz Yasanın 235. maddesinde de yer verilmiştir.
Mehaz Yasanın kesin metni hakkındaki raporda, takibatın ne şekilde yapılacağı konusunda şöyle denilmektedir;
“1887 projesinde şahıslara karşı şiddet ve tehdit bulunmadığı takdirde şahsi dava açılması şart konulmuştu. Fakat ağır surette tezahür etmeyen şiddet ve tehditler bulunmadıkça re’sen takibata girişmek doğru değildir. Re’sen takibat başka bir cürmün içtimaı halinde daha münasip görülmüştür.” (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Ank. 1987, sy.307)
Yine Majno’ya göre; silahla tehdit gerçekleşirse suç re’sen takip edilmelidir. Zira tehdit ve fahiş zarar fiilleri kendiliğinden hak almak cürmünden daha ağır fiillerdir. (Majno sy.307)
Etkili eylem, tehdit, mala zarar vermek gibi kimi suçlar kendiliğinden hak alma suçunun unsuru veya ağırlaştırıcı nedenini oluştururlar. Kendiliğinden hak alma suçundan bağımsız olarak değerlendirildiklerinde bunların bazı biçimlerinin takibatının şikayete bağlı olduğunu, bazı biçimlerinin ise re’sen takip edildiklerini görüyoruz. Örneğin; TCY’nın 191. maddesinin son fıkrasında yer alan sair tahdidat suçu takibi şikayete bağlı olduğu halde, aynı maddenin 1. fıkrasında düzenlenen ağır ve haksız bir zarara uğratılacağını bildirerek tehdit suçu re’sen takibi gereken suçlardandır.
Kendiliğinden hak alma cürmünden dolayı takibat yapılabilmesi ise esas itibariyle şahsi dava ikamesine (şikayet) tabidir. Ancak, kendiliğinden hak alma cürmü ile birlikte işlenen ve bu suçun ağırlaştırıcı nedeni veya unsuru olan cürüm re’sen takibi gereken nitelikte ise, bu takdirde kendiliğinden hak alma cürmünün de re’sen takibi gerekir.
Somut olayda, kendisine olan borcunu ödemeyen şikayetçinin, evinin kapısını söküp götüren sanığın bu eylem sırasında şikayetçiye karşı kullandığı “evini yakarım” biçimindeki sözlerin onu ağır ve haksız bir zarara uğratacağını bildirmeye yönelik ve re’sen takibi gereken nitelikte tehdit içerdiği kuşkusuzdur. Yukarıda açıklandığı üzere, kendiliğinden hak alma suçunun re’sen takibi gereken tehdit suçu ile birlikte işlenmesi nedeniyle, sanığın TCY’nın 308/2. maddesine uyan bu eylemine ilişkin kamu davasının şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmesi olanaksızdır. Özel Dairenin bozma kararında bu hususa ilişen hukuki belirlemesi bu yönüyle yerinde ise de, Yerel Mahkemenin şikayetten vazgeçme nedeniyle davanın düşürülmesine dair ilk hükmünün yalnızca sanık tarafından temyiz edilmesi nedeniyle aleyhe temyiz bulunmadığı, bu durumda bozma nedeninin niteliğine göre açıklanan hukuka aykırılığın ancak eleştiri konusu yapılabileceği, bozma nedeni yapılamayacağı dikkate alındığında, Özel Dairenin bozma ilamı bu yönüyle isabetsiz bulunmuştur.
Öte yandan, 22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 4. bendinde; 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili Yasa maddesinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı davanın açılması veya kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine ilişkin kurallar düzenlenmiş, 5, 6, 7, 8 ve 9. bentlerinde ise bu Yasanın uygulanması olanağı bulunmayan suçlara ve koşullara yer verilmiştir.
Yasadaki bazı düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğunun ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesince, 18.07.2001 gün ve 4/332 sayılı karar ile; 4616 sayılı Yasanın 1. maddesi 2 nci bendinin kısmen, 5 nci bendinin TCY.nın 188, 191, 240, 298 ve 383 üncü maddeler yönünden, 4, 6, 7 ve 9 uncu bentlerindeki düzenlemelerin ise tümüyle Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, 2, 4 ve 9. bentlerdeki iptal edilen kuralların doğuracağı hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, bu bentlere ilişkin iptal hükmünün kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
Sanığın 25.10.1998 tarihinde işlediği kabul olunan ve Yerel Mahkeme ile Özel Daire tarafından kendiliğinden hak alma olarak nitelendirilen suç TCY’nın 308/2. maddesinde düzenlemiş olup, bu suç 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 5. bendinde onbir alt bent halinde sayılan kapsam dışı suçlar arasında yer almamaktadır. Bu bakımdan 4616 sayılı Yasa uyarınca sanık hakkında açılan kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi olanağı bulunmakta ise de, şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşürülmesine ilişkin kararın davayı ortadan kaldırıcı özelliği ve sanık lehine kazanılmış hak oluşturduğu gözönünde bulundurularak, tebliğnamede 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesi uyarınca bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin sonucu bakımından yerinde görülen direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 20.11.2001 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oybirliğiyle karar verildi.
Y.C.G.K. E. 2010/5-140 K. 2010/178 K.T. 28.09.2010
SORUŞTURULMASI VE KOVUŞTURULMASI ŞİKAYETE BAĞLI SUÇLAR
CİNSEL SALDIRI SUÇU
CEZA YARGILAMASINDA ESKİ HALE GETİRME
ESKİ HALE GETİRME DİLEKÇESİ
DURUŞMANIN SONA ERMESİ VE HÜKÜM
Dava: Sanık C. Ş. hakkında kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle cinsel saldırı suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, kamu davasının şkayet yokluğu nedeniyle düşmesine ilişkin, Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 03.03.2010 gün ve 7-1 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz isteminin reddi istekli 95732 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Suç tarihinde Konya Cumhuriyet Başsavcılığında müracaat savcısı olarak görev yapan sanık C. Ş.’in, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olan ve bir hukuk bürosunda çalışan mağdure R. P.’i avukatlık bürosuna ait dilekçelerin havale işlemlerini yaptırmak için 2007 yılı başlarında adliyeye geldiğinde, cinsel amaçlı olarak elini sıkmak ve yine 2007 yılı içerisinde odasına gelen mağdureyi yanağından öpmek suretiyle, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle cinsel saldırı suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, Yargıtay 5. Ceza Dairesince, sanığın sübuta eren eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 102. maddenin (1). fıkrasındaki cinsel saldırı suçunun basit şeklini oluşturduğu, mağdurenin okul masraflarını çıkarmak için avukatlık bürosunda çalışması sebebiyle aralarında astlık üstlük veya nüfuz kullanacak hiyerarşik bir bağ bulunmaması, sanığın yerine getirdiği kamu görevinin suçun işlenmesinde özel kolaylık sağlamaması ve kamu görevi nedeniyle mağdur üzerinde egemenlik kurabilecek durumda olmaması nedeniyle, 102. maddenin 3. fıkrasının (b) bendindeki nitelikli halin gerçekleşmediği, ayrıca mağdure anlatımlarından eylemlerin 2007 yılı içerisinde gerçekleştiği anlaşıldığı halde, anılan Yasanın 73. maddesinde öngörülen 6 aylık süre içerisinde yetkili merciye yapılmış bir şikayet mevcut olmadığı gerekçesiyle kamu davasının düşürülmesi Karar ı verilmiş ve bu hüküm sanık tarafından temyiz edilmiştir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık hakkında, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle cinsel saldırı suçundan yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı TCY’nın 102/3-b maddesindeki nitelikli halin gerçekleşmediği, bu haliyle eylemin 102/1. maddede düzenlenen ve takibi şikayete bağlı olan basit cinsel saldırı suçunu oluşturduğu ve anılan Yasanın 73/1. maddesinde belirtilen 6 aylık yasal sürede yapılmış usulüne uygun bir şikayet bulunmadığı gerekçesiyle, açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesine karar verildiği, yüzüne karşı açıklanan hükmü temyiz etmeyeceğine ve kesinleşmiş kararın bir
örneğinin kendisine gönderilmesine ilişkin Yargıtay 5. Ceza Dairesine hitaben yazdığı 10.03.2010 tarihli dilekçeyi faks ile gönderen sanık C. Ş.’in, 28.04.2010 tarihinde gerekçeli kararın tebliğinden sonra ‘‘Basit cinsel saldırı olarak eylemin sübut bulduğu şeklinde esasa girilerek karar verildiği görülmüştür, oysa kısa kararda eylemin sübut bulduğu yönünde bir değerlendirme yer almamakta ve atılı suçlar tabiri kullanılmaktadır, bu husus benim yanılmama ve kararı temyiz etmememe sebep olmuştur’‘ açıklaması ile Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere 06.05.2010 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına eski hale getirme ve temyiz istemini içerir bir dilekçe sunduğu anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın eski hale getirme başlıklı 40. maddesi,
‘‘(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır’‘ şeklinde,
Eski hale getirme dilekçesi başlıklı 41. maddesi ise,
‘‘(1) Eski hale getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
(2) Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir’‘ hükümlerini içermektedir.
5271 sayılı CYY’nın 40. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, eski hale getirme, esasen bir süreye uyamayan kişinin kaybettiği hakkı ona yeniden sağlama olanağı veren bir kurum olup, hak düşürücü süreyi kusursuz olarak geçirmiş olan kişi eski hale getirme isteminde bulunabilir.
Eski hale getirmenin usulü ise 41. maddede düzenlenmiş olup, buna göre kusursuz olarak hak düşürücü bir süreyi kaçıran kişinin, engelin kalkmasından itibaren 7 gün içinde dilekçeyle eski hale getirme ve süresi kaçırılmasaydı hangi işlem yapılacaksa o işlemin de yapılması isteminde bulunması zorunludur.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık tarafından verilen eski hale getirme ve temyiz istemli 06.05.2010 tarihli dilekçede, 29.04.2010 tarihinde tebliğ olunan gerekçeli kararda, basit cinsel saldırı suçunun sübut bulduğunun belirtildiği, oysa 03.03.2010 tarihinde yüzüne karşı açıklanan hükümde eylemin sübut bulduğu yönünde bir değerlendirmenin yapılmayarak atılı suçlar tabirinin kullanıldığı, bu suretle kendisinin yanıltıldığı ve kusuru olmaksızın temyiz hakkını kullanamadığı belirtilmiş ise de; TB01145709728 bandrol numaralı tebligat parçasına göre gerekçeli kararın, sanığın birlikte oturduğu eşine 28.04.2010 tarihinde tebliğ olunduğu anlaşılmaktadır.
Gerekçeli kararda belirtilmiş olup da, kısa kararda belirtilmeyen bir husus nedeniyle sanığın yanıltılmış olduğu ve eski hale getirme, dolayısıyla da temyiz hakkının bulunduğu kabul edilse dahi, 28.04.2010 tarihinde gerekçeli kararın tebliği ile temyiz süresinin kaçırılmasına neden olan engel kalktığından, bu tarihten itibaren 7 gün içerisinde eski hale getirme ve temyiz isteminde bulunulması gerekmektedir. 5271 sayılı CYY’nın 41/1. maddesinde belirtilen 7 günlük süre 05.05.2010 günü sona erdiği halde, sanık eski hale getirme ve temyiz istemini içerir dilekçeyi 7 günlük süreden sonra 06.05.2010 tarihinde vermiş bulunmaktadır.
Bu itibarla, sanığın süresinden sonra yaptığı eski hale getirme ve buna bağlı olarak temyiz isteminin, 5271 sayılı CYY’nın 41/1 ve 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle:
1- Sanığın yasal süreden sonra gerçekleşen eski hale getirme ve temyiz inceleme istemlerinin 5271 sayılı CYY’nın 41/1 ve 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.09.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliği ile karar verildi.
Y.C.G.K. E. 2010/9-120 K. 2010/137 K.T. 08.06.2010
SORUŞTURULMASI VE KOVUŞTURULMASI ŞİKAYETE BAĞLI SUÇLAR
HAKARET SUÇU
CEZA YARGILAMASINDA SÜRELERİN HESAPLANMASI
CEZA YARGILAMASINDA TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME
SARHOŞLUK KABAHATİ
765 s. MülgaTCK/99, 489
5237 s. TCK/73, 125
5271 s. CMK/39, 273, 291
Sanık Ş… S…’ın, tehdit suçundan beraatına, sanık hakkında hakaret ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davalarının şikayetten vazgeçme nedeniyle 765 sayılı TCY’nın 489 ve 99. maddeleri uyarınca düşmesine, sarhoşluk kabahatinden ise 5236 sayılı Yasanın 35. maddesi uyarınca 50 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Samsun 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2006 gün ve 558-814 sayılı hükmün, sanık tarafından 04.01.2007 tarihinde temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 07.04.2010 gün ve 10559-3984 sayı ile; “Sanığın süreden sonra olan temyiz isteminin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 24.05.2010 gün ve 45705 sayı ile;
“… Sanığın yokluğunda verilen hükmün, sanığa 25.12.2006 tarihinde tebliğ edildiği ve sanık tarafından 04.01.2007 tarihinde temyiz edildiği, 1 haftalık temyiz süresinin son günü olan 01.01.2007 tarihinin, resmi tatil olan kurban bayramına isabet etmesi nedeniyle bayram sonu 04.01.2007 tarihinde yapılan temyizin süresinde olduğu, dolayısıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 07.04.2010 tarih ve 10559-3984 sayılı temyiz isteminin reddine dair kararının yerinde olmadığı” gerekçesi ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık Şükrü Sağlam’ın, 27.12.2004 tarihinde, sarhoşluğun etkisiyle ayrı yaşadığı eşi Gülten Sağlam’ı tehdit ettiği, ona yönelik olarak hakarette bulunduğu ve mala zarar verdiği iddiasıyla açılan kamu davalarının yapılan yargılaması sonunda, sanığın tehdit suçundan beraatına, sanık hakkında hakaret ve mala zarar verme suçlarından açılmış bulunan kamu davalarının şikayetten vazgeçme nedeniyle düşürülmesine, sarhoşluk kabahatinden ise 50 YTL idari para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükmün sanık tarafından süresi içerisinde temyiz edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Dosya incelendiğinde;
Yerel mahkemece 28.11.2006 tarihinde gıyapta tefhim edilen hükmün, sanığa 25.12.2006 tarihinde tebliğ edildiği,
Sanığın, 28.12.2006 tarihinde postaya verdiği temyiz dilekçesinin ise mahkemeye 04.01.2007 tarihinde ulaşıp bu tarihte havale edilerek temyiz defterine kaydedildiği,
Görülmektedir.
Yargıtay’ın duraksamasız içtihatlarına göre, temyiz yoluna posta marifetiyle gönderilen bir dilekçe ile de başvurulması olanaklı ise de, temyiz tarihi dilekçenin postaya verildiği tarih değil, mahkemeye ulaştığı tarihtir.
Buna göre, incelenmesi gereken husus; dilekçenin mahkemeye ulaştığı 04.01.2007 tarihi itibarıyla temyiz süresinin dolup dolmadığıyla ilgilidir.
Yapılan incelemede, 30.12.2006 tarihinin kurban bayramı arefesi, 31.12.2006 tarihinin kurban bayramının 1. günü, dolayısıyla 03.01.2007 tarihinin de kurban bayramının 4. günü olduğu anlaşılmaktadır. Şikayet
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; temyiz talebi hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur, beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir, 2. fıkra uyarınca da hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa, bu süre tebliğ tarihinden başlar.
2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’un 2. maddesinin ilk cümlesinde genel tatil günlerinden birisi olduğu açıkça ifade edilen kurban bayramı, aynı Yasanın B/2 paragraf ve bendine göre; arefe günü saat 13.00’ten itibaren dört buçuk gündür. Şikayet.
5271 sayılı CYY’nın 39. maddesinin 4. fıkrasında da, son günün bir tatile rastlaması durumunda sürenin tatilin ertesi günü biteceği düzenlenmiştir.
Tüm bu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; yokluğunda tefhim edilen hükmün, sanığa 25.12.2006 tarihinde tebliğ edildiği somut olayda, bir haftalık temyiz süresinin son günü olan 01.01.2007 tarihinin resmi tatil günleri arasında sayılan kurban bayramına isabet etmesi nedeniyle, 03.01.2007 tarihinde sona eren kurban bayramının ertesi günü olan 04.01.2007 tarihinde mahkemeye ulaşan temyiz dilekçesinin süresinde verilmiş bulunduğunun kabulü gerekir. Şikayet.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin “temyiz isteminin reddine ilişkin” kararının kaldırılmasına ve dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 07.04.2010 gün ve 10559-3984 sayılı “temyiz isteminin reddine dair” kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.06.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
Eskişehir Avukat Mahmut Rasul UYANIK saygıyla sunar.