Alıkoyma Tedbiri Nedir?

Alıkoyma, bir suç soruşturması veya kovuşturması nedeniyle kara, deniz ve hava taşıtlarının sicile şerh düşülerek sahibine geri verilmesi yerine, bağlanıp fiili olarak idarenin gözetimi ve denetimi altında tutulmasıdır.

Alıkoyma işlemi bir koruma tedbiridir ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasası’nda düzenlenmiştir. Diğer tüm koruma tedbirleri gibi alıkoyma tedbiri de soruşturmanın veya kovuşturmanın sağlıklı yürütülmesi için bir araçtır.

Koruma tedbirleri şunlardır:

Alıkoyma ve elkoyma arasındaki farkları şu şekilde sıralamak mümkündür:

AlıkoymaElkoyma
Kaçakçılıkla mücadele yasasında düzenlenmiştir.Ceza muhakemesi yasasında düzenlenmiştir.
Bu koruma tedbiri dar kapsamlıdır. Yalnızca kara, deniz ve hava araçları için uygulanabilir. (5607 sayılı yasa m. 10)Geniş kapsamlı bir koruma tedbiridir. Bütün mal varlığı değerleri üzerinde uygulanabilir. (CMK m.128/1)
Tedbir konusu araç sahibine geri verilmez, fiilen tutularak bağlı kalması sağlanır. Araç fiilen bağlandığı için sahibi tarafından kullanılamaz.Tedbir konusu aracın kayıtlı olduğu sicile şerh verilerek araç sahibine geri verilir (CMK 128/4). Araç sahibi tarafından yargılama sonuna kadar sicile verilen şerhe aykırı olmamak üzere araç kullanılabilir.
Alıkoyma kararı verilebilmesi için mutlaka bir suç isnadı olması gerekir.Kaçakçılık suç ve kabahatlerinde elkoyma kararı verilebilir (5607 sayılı yasa m. 14/1)

Alıkoyma Koşulları Şunlardır

  1. Alıkoyma kararının verilebilmesi için ortada usulüne uygun verilmiş bir elkoyma kararının olması gerekir. Alıkoyma kararı, elkoyma işlemini izleyen bir koruma tedbiri işlemidir. Yani, elkoyma kararı verildikten sonra alıkoyma kararı verilebilir (5607 sayılı yasa m. 10/2).
  2. Alıkoyma kararı verebilmek için elkonulan şeyin bir kara, hava veya deniz aracı olması gerekir. Bunun dışındaki ispat araçları alıkonulamaz.
  3. Alıkoyma kararı verilip bu tedbirin uygulanabilmesi için 5607 sayılı yasada öngörülen koşulların gerçekleşmiş olması gerekir (5607 sayılı yasa 10/2)
    • Kaçak eşyanın, suçun işlenmesini kolaylaştıracak veya eylemin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış olması
    • Elkonulan aracın Türkiye’de sicile kayıtlı olmaması
    • Elkonulan aracın soruşturma veya kovuşturma devam ederken, kaçakçılık suçunun işlenmesinde tekrar kullanılması

Önemle belirtmek gerekir ki; kaçak eşyanın, suçun işlenmesini kolaylaştıracak veya eylemin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış olması; elkonulan aracın Türkiye’de sicile kayıtlı olmaması; elkonulan aracın soruşturma veya kovuşturma devam ederken, kaçakçılık suçunun işlenmesinde tekrar kullanılması koşullarının hepsinin gerçekleşmesine gerek olmayıp yalnızca birinin gerçekleşmesi yeterlidir.

Alıkonulan Eşyanın Tasfiyesi

Sahibinin taşıtın değeri kadar teminatı alıkoyma tarihinden itibaren otuz gün içinde gümrük idaresine teslim etmesi halinde, taşıt sahibine iade edilir. Aksi takdirde, tasfiye idaresi tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin alıkonulan eşya derhal tasfiye olunur (5607 sayılı yasa 10/2).

5607 sayılı kanunda tanımlanan suçların konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere yaptırımının uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Kaçak şüphesiyle el konulan kaçak akaryakıt hariç her türlü eşya hakkında, el koyma tarihinden itibaren altı ay, ancak eşyanın zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı veya muhafazasının ciddi külfet oluşturması halinde bir ay içinde, gerekli tespitler yaptırılarak soruşturma aşamasında hakim, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından tasfiye kararı verilir. Bu süreler içinde karar verilmemesi halinde eşya derhal tasfiye edilir. Bu fıkra kapsamında tasfiye edilecek eşyadan tasfiye edilmeden önce numune alınması mümkün olan durumlarda numune alınır, numune alınması mümkün olmayan durumlarda eşyanın her türlü ayırt edici özellikleri tespit edilir (5607 sayılı kanun madde 16/1).

Satılarak tasfiye edilen eşya veya taşıtların satış bedeli emanet hesabına alınır. Tasfiye edilen eşya veya taşıtların sahibine iadesine karar verilmesi halinde, satış bedeli Gümrük Kanununun 180 inci maddesi hükümleri çerçevesinde el koyma tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte hak sahibine ödenir. Emanet hesabında bulunan tutarın hak sahibine yapılacak ödemeyi karşılamaması halinde aradaki fark, eşyanın imha edilmiş olması halinde ise imha edilen eşyanın bedeli, gümrük idaresince genel bütçenin ilgili tertibinden karşılanarak hak sahibine ödenir (5607 sayılı kanun madde 16/2).

Eskişehir Ceza Avukatı Alıkoyma Tedbiri
Eskişehir Ceza Avukatı – Alıkoyma Koruma Tedbiri

Yüksek Mahkeme Kararları

Y.C.G.K. E. 2017/764 K. 2018/610 K.T. 04.12.2018

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi

Sayısı : 171-418

5607 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanık …’ın aynı Kanun’un 3/5, 13, TCK’nın 31/3, 62/1, 50/1-a, 50/3, 51/1, 51/3-6, 52/2, 52/4 ve 54/4. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrilen 2.000 TL ve doğrudan verilen 1.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, adli para cezalarının ertelenmesine, taksitlendirmeye, tasfiyeye ve müsadereye ilişkin Adana 1. Çocuk Mahkemesince verilen 05.10.2011 tarih ve 37-748 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 27.01.2015 tarih ve 1969-1343 sayı ile;

“I- Katılan … idaresi vekilinin temyizine göre yapılan incelemede;

Eylemin 4733 sayılı Yasaya Muhalefet suçunu oluşturduğu, bu suçtan zarar gören Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu olup suçtan doğrudan zarar görmeyen gümrük idaresinin kamu davasına katılmasına karar verilmiş olması hükmü temyize hak vermeyeceğinden gümrük idaresi adına hazine vekilinin temyiz isteğinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. Maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

II- Sanık müdafiinin temyiz itirazlarına gelince;

1- Suç tarihi ve suça konu eşyanın niteliğine göre sanığa atılı eylemin 15.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5752 sayılı Kanunun 3. maddesiyle değişik 4733 sayılı Kanun’un 8/4 maddesinde öngörülen suçu oluşturacağı gözetilmeden oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm tesisi

2- Sanık 18 yaşını doldurduğu halde 05.10.2011 tarihli duruşmanın kapalı yapılarak aleniyet ilkesine aykırı davranılması,

3- Sanığa verilen kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrildiği ve 5237 sayılı TCK.nun 51. maddesi gereğince yalnızca hapis cezasının ertelenebileceği, adli para cezasının ertelenemeyeceği gözetilmeden, adli para cezalarının ertelenmesine karar verilmesi,

4- Atılı suçun niteliğine göre, suçtan zarar görmediği halde davaya katılmasına karar verilen Gümrük İdaresi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına, sanığın “cezada kazanılmış hakkının saklı tutulmasına” karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 18.06.2015 tarih ve 171-418 sayı ile; 2 ve 3 numaralı bentlerde yer alan bozma nedenlerine uyduğundan, 1 ve 4 numaralı bentlerde yer alan bozma nedenlerine ise direndiğinden bahisle, sanığın 5607 sayılı Kanun’un 3/5, 13, TCK’nın 31/3, 62/1, 50/1-a, 50/3, 52/2, 52/4 ve 54/4. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrili 2.000 TL ve doğrudan 40 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, tasfiyeye ve müsadereye karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık … katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.09.2015 tarih ve 272556 sayılı katılan vekilinin temyiz isteğinin “reddi”, sanık temyizine göre ise “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 763-1867 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 27.04.2017 tarih ve 28-3390 sayı ile; katılan vekilinin temyiz isteğinin reddine, sanığın temyizine göre ise direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin 4733 sayılı Kanun’a muhalefet suçunu mu yoksa 5607 sayılı Kanun’a muhalefet suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;

a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,

c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni delillere dayanmak,

d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle ya da ilk karardan farklı yeni bir hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm; direnme kararı olmayıp yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise inceleme Yargıtay ilgili dairesi tarafından yapılmalıdır.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece ilk hükümde sanığın hapis cezasından çevrilen 2.000 TL ve doğrudan verilen 1.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği halde, bozmadan sonra kurulan hükümde bu kez ilk hükümden farklı olarak, hapis cezasından çevrilen 2.000 TL ve doğrudan verilen 40 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün olmadığından, hükmün Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan, dosyanın tüm yönleriyle temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Adana 1. Çocuk Mahkemesince verilen 18.06.2015 tarihli ve 171-418 sayılı karar, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın tüm yönleriyle temyiz incelemesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

D.10.D. E. 2013/1701 K. 2016/1460 K.T. 17.03.2016

Temyiz Eden (Davacı) :

Vekili :

Karşı Taraf (Davalı) :

İstemin_Özeti : İstanbul 5. İdare Mahkemesince davanın reddi yolunda verilen 14/11/2012 tarih ve E:2011/1992, K:2012/2673 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulüyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

Dava, davacı hakkında, 5607 sayılı Kanuna muhalefet ettiğinden bahisle Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosunun 9/3/2011 tarih ve 2011/1441 sayılı kararı uyarınca verilen idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen 528.299,40.-TL tutarlı, 3/8/2011 tarih ve 02 takip numaralı ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.

İstanbul 5. İdare Mahkemesince, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 55. maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere yedi (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58. maddesinde ise, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödendiği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde yetkili idari yargı merciilerinde dava açabileceği hükmüne yer verildiği; davacıya verilen para cezasının öngörülen sürede ödenmemesi ve para cezasına karşı yapılan itirazın reddedildiği dikkate alındığında, kesinleşen amme alacağının tahsilini temin için düzenlendiği anlaşılan dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesi uyarınca İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanun’un 37. maddesinde, âmme alacaklarının hususî kanunlarında belli edilen zamanlarda ödeneceği; 55. maddesinde, âmme alacağını vadesinde ödemeyenlere yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58. maddesinde ise, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı ve kısmen ödediği ya da zaman aşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içerisinde dava açabileceği hükme bağlanmıştır.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, bu Kanun’un genel hükümlerinin, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı; 17. maddesinin değişik üçüncü fıkrasında, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri tarafından verilen idarî para cezalarının genel bütçeye gelir kaydedileceği; dördüncü fıkrasında, genel bütçeye gelir kaydedilmesi gereken idarî para cezalarına ilişkin kesinleşen kararların, 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairelerine gönderileceği; 27. maddesinin birinci fıkrasında, idarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması hâlinde idarî yaptırım kararının kesinleşeceği hükümlerine yer verilmiştir.

İdarî para cezasına ilişkin genel kurallar Kabahatler Kanunu’nun çeşitli başlıklar altındaki bir çok maddesinde düzenlendiği hâlde, bunların ödeme emri ile ne zaman isteneceğini gösteren müstakil bir madde bulunmamaktadır. Kanun’un 17. maddesinin dördüncü fıkrasında, genel bütçeye gelir kaydedilmesi gereken idarî para cezalarına ilişkin kesinleşen kararların, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği şeklinde dolaylı bir ifadeye yer verilmiş ise de, maddenin genel ifadesinden burada asıl anlatılmak istenilenin, cezanın hangi idare tarafından ve hangi hükümlere göre tahsil edileceğini göstermek olduğu anlaşılmaktadır. Kanun’un 27. maddesinde, idarî yaptırım kararının, onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulmaması hâlinde kesinleşeceği öngörüldüğünden, 17. maddesinde geçen “kesinleşen karar” ibaresinden, cezanın dava açılması hâlinde davanın sonunda kesinleşeceği sonucuna varılmakta ve dolayısıyla ancak bundan sonra ödeme emri ile istenebilmektedir.

12/5/2007 tarih ve 26520 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 442 seri nolu Tahsilat Genel Tebliği’nin III. bölümünün “İdari Para Cezalarının Kesinleşmesi” başlıklı (C) bendinde ve IV. bölümünde yer alan hükümlerde de aynı yönde düzenleme getirildiği görülmektedir.

Olayda, 528.299,40.-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosunun 9/3/2011 tarih ve 2011/1441 sayılı kararına karşı 12/4/2011 tarihinde Gaziantep 5. Sulh Ceza Mahkemesinin Değ. İş 2011/483 sayısına kayden itiraz edilmiş ve ödeme emrinin düzenlendiği 3/8/2011 tarihinden önce 4/5/2011 tarihinde itirazın reddine karar verilmiş olmakla birlikte; söz konusu karara karşı yapılan 23/11/2011 tarihli kanun yararına bozma talebine ilişkin dilekçenin gönderildiği Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 28/3/2012 tarih ve 18696 sayılı yazı içeriğinden, ‘anılan Sulh Ceza Mahkemesi kararında başvurulabilecek kanun yolu ve mercii dışındaki diğer kanun yolu bilgilerinin ve kanun yararına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin gösterilmediği, ayrıca, karara karşı başvurulabilecek kanun yolu, süresi, sürenin ne zaman başlayacağı, mercii, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin açıkça gösterildiği meşruhatlı davetiye de gönderilmediği ve bu sebeple kesinleşmemiş bulunan karara karşı kabahatli vekili tarafından verilen 23/11/2011 havale tarihli dilekçenin öğrenme üzerine verilmiş itiraz dilekçesi olarak merciince değerlendirilmesi gerektiği’ belirtilmek suretiyle başvurunun kanun yararına bozma incelemesine konu edilmediği, Gaziantep 5. Sulh Ceza Mahkemesinin anılan kararına itiraz dilekçesi olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, bu haliyle kesinleştiğinden söz etme olanağı bulunmayan para cezasının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uyarlık; Mahkemece, dava konusu ödeme emrinin dayanağını oluşturan idari yaptırım kararına karşı açılan davada, Gaziantep 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/5/2011 tarih ve D.İş No.2011/483 sayılı kararı ile, idari yaptırım kararına karşı yapılan itirazın reddine karar verildiğinden, idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle verilen davanın reddi yolundaki kararda ise hukukî isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 14/11/2012 tarih ve E:2011/1992, K:2012/2673 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine 17/3/2016 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

Eskişehir Avukat Mahmut Rasul UYANIK saygıyla sunar.

Avukat Mahmut Rasul UYANIK ile İletişime Geçin!