Akıl hastası üzerinde bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali suçu Türk Ceza Kanunu madde 175’te düzenlenmiştir. Cezası 6 aya kadar hapis veya adli para cezasıdır.
TCK m.175 düzenlemesi şu şekildedir:
- Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Bir kimsenin akıl hastası üzerinde bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için bu ihlali başkalarının hayatını, sağlığını veya malvarlığını tehlikeye sokacak düzeyde olması gerekmektedir.
Akıl Hastası Üzerinde Bakım ve Gözetim Yükümlülüğünün İhlali Suçu Madde Gerekçesi
Maddede akıl hastası üzerinde bakım ve gözetim yükümlülüğü bulanan kişinin bu yükümlülüğünü, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal etmesi, cezalandırılmaktadır. Maddenin düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere fiil somut tehlike suçu niteliğindedir. Suçun oluşması bakımından bir zarar doğması aranmaz. Suç, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişinin bu yükümlülüğünü başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal etmesiyle tamamlanır. Bu ihmal neticesinde başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir zarar meydana gelirse, bakım ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişi, fiilin sebebiyet verdiği netice açısından kast veya taksirine göre cezalandırılacaktır.
Yargıtay Kararları
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas Numarası: 2002/8-208
Karar Numarası: 2002/337
Karar Tarihi: 01.10.2002
AKIL HASTASI ÜZERİNDEKİ BAKIM VE GÖZETİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İHLALİ SUÇU
5237 s. TCK/175
Sanığın, çocuğunu terketmek suçundan TCY.nın 473/1 ve 474/2. maddeleri uyarınca 28 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Fatih 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.09.2000 gün ve 343/662 sayılı hüküm, Üst C.Savcısı ve sanık tarafından temyiz olunmakla dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 27.05.2002 gün ve 12459/6308 sayı ile;
“Sanığın çocuğunu eşi ile boşanması nedeniyle doğum yaptığı hastaneden taburcu olduğunda, hastane bahçesinde bekleyen tanık Sevgi P.’nun kucağına bırakıp geleceğini söyleyerek ayrılması olayında; TCK.nun 473. maddesindeki kendi başına terk eyleminden söz edilemeyeceği, sonuçta atılı suçun oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı biçimde mahkûmiyetine karar verilmesi,” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 28.06.2002 gün ve 169262 sayı ile; “Sanık, gayrı meşru ilişki neticesi edindiği 5 günlük bebeğini hastane bahçesinde tahlil sonucunu bekleyen tanık Sevgi P.’na tuvalete kadar gidip geleceğim diyerek bırakıp oradan ayrılmak suretiyle çocuğu kasten kendi başına terk suçunu işlemiştir. Çocuğu terk ettiği yerin meskun bulunması suçu ortadan kaldırmaz. Kaldı ki aynı Yasanın 474/1. maddesi “terk olunan mahallin insandan hali bulunması” cezanın artırım sebebi olarak gösterilmiştir. Bu hüküm dahi meskun mahal de olsa yasada belirtilen kişiyi kasten kendi başına terkin suç olduğunu göstermektedir.” gerekçesiyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Yerel Mahkeme hükmünün onanması istenilmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, çocuğunu terketmek suçundan TCY.nın 473/1 ve 474/2. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda; Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, atılı suçun yasal öğeleri itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Türk Ceza Yasasının 473 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında; “Her kim muhafazası kendisine ait olan on iki yaşından aşağı bir sabiyi veya müptela olduğu akıl veya beden hastalığından dolayı kendisini idare edemeyen bir kimseyi kasten kendi başına terk eder ise üç aydan otuz aya kadar hapse mahkûm olur” hükmü ile 12 yaşından aşağı bir küçüğün veya akıl veya beden hastalığı nedeniyle kendilerini idare edemeyen kimselerin, bakmakla yükümlü olan kişiler tarafından kendi haline bırakılma fiilleri yaptırım altına alınmış, bu suç ile gerek yaşları gerekse hastalıkları nedeniyle kendilerini yönetmekten aciz olan kişilerin, yardımsız ve bakımsız bırakılmaları sonucunda, ruh veya beden sağlıkları ile, vücut tamlıkları ve hayatları bakımından bir tehlikeye maruz kalmalarının önlenmesi amaçlanmıştır. (Erman-Özek, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Sh.218)
Suçun faili, terk edileni muhafaza ile yükümlü olan herhangi bir kimsedir, bu yükümlülük yasadan kaynaklanabileceği gibi sözleşmeden de doğabilir.
Suçun maddi öğesinin hareket kısmı, “kendi başına terk”dir. Bir çocuk veya acizi başkaları tarafından alınacağı hususunda emin olmadan bir yere bırakmak şeklinde tanımlanan terkin, gerçekleşip gerçekleşmediğinin, her somut olayda, işlenen fiilin özelliği ve terk mahalli dikkate alınarak hakim tarafından saptanması gerektiği öğreti ve yargısal kararlarda belirtilmiş, bir kadının çocuğunu bir başkasına teslim ettikten sonra gelip almaması, doğurduğu çocuğu babası saydığı erkeğin çadırına bırakması, bir kimsenin çocuğunu park sırası üzerine bıraktıktan sonra, uzağa çekilerek, bir başkası çocuğu alıncaya kadar orada beklemesi hallerinde, kendi başına ter-ketme hali gerçekleşmediğinden suçun maddi ögeleri itibariyle oluşmayacağı kabul edilmiştir.
(Ord. Prof.Dr. S.Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 16. bası Sh, 241 vd., Prof.Dr. F.Erem, T.C.H.Cilt 3, Sh.516 vd.)
Bu suç bir tehlike suçu olup, terk dolayısıyla bir zararın meydana gelmiş olması şart değildir.
Terk nedeniyle terkedilenin vücuduna veya sıhhatine büyük bir zarar gelmesi veya akli teşevvüşe uğraması veya terkolunan yerin insandan hali olması veya fiilin TCY.nın 474 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında yazılı kimseler tarafında işlenmesi, suçun ağırlaştırıcı nedenlerini oluşturmaktadır.
İnceleme konusu somut olayda, ilk evliliğinden olan iki çocuğuyla birlikte üvey babası ve annesi ile birlikte yaşayan sanık Aynur Hösükkara, 01.04.2000 günü Haseki Hastanesinde doğurduğu kız çocuğunu, gayri meşru olması ve üvey babasının çocuğu doğurduğu taktirde annesini boşayacağı ve eve almayacağı tehditleri üzerine, bu korku ve çocuğuna daha iyi bakılabileceği düşüncesi ile hastaneden taburcu edildiği 06.04.2000 günü, tahlil için sıra bekleyen tanık Sevgi P. isimli bayana, tuvalete gideceğinden bahisle bırakıp gittiği, sanığın uzun süre gelmemesi üzerine, durumdan kuşkulanan tanığın hastane polisine başvurduğu, yapılan araştırmada çocuğun Aynur Hösükkara’ya ait olduğunun saptandığı, eylemde kendi başına terk hali bulunmadığı gibi, sanığın muhafaza görevinden kurtulmak maksat ve niyetiyle değil, daha iyi bakılabileceği düşüncesi ile çocuğunu bir başkasına bıraktığı, atılı suçun öğeleri itibariyle oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma ilamı yerinde olup, isabetsiz olan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri; sanığın bakmakla yükümlü olduğu çocuğu bir başkasına bırakıp gitmesi eyleminde atılı suçun oluştuğu görüşüyle, itirazın kabulü yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.09.2002 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.10.2002 günü yapılan ikinci müzakerede yasal oyçokluğuyla karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 1984/506
Karar Numarası: 1984/1484
Karar Tarihi: 06.04.1984
AKIL HASTASI ÜZERİNDEKİ BAKIM VE GÖZETİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İHLALİ SUÇU
5237 s. TCK/175
DAVA: Reşit olmayan Hicran’ı rızasıyla yanında alıkoymaktan, adı geçenle mayubiyetini müstelzim ve müteselsil şekilde rızaen cinsi münasebette bulunmaktan sanık Kenan ve yeni doğmuş çocuğunu terk etmekten sanık Hicran’ın yapılan yargılamaları sonunda, TCK.nun 430/2, 416/3, 418/2, 80, 71, 4773/1, 55/3, 647 sayılı Kanunun 4 ve 6085 sayılı Kanunun 60/E maddeleri gereğince sanık Kenan’ın on altı ay hapis Hicran’ın 18.000 lira ağır para cezasıyla mahkumiyetlerine ve Kenan’ın şoför ehliyetinin daimi olarak geri alınmasına dair Ankara Üçüncü Asliye Ceza Hakimliği’nden verilen 31.3.1983 gün ve 1983/68 esas, 1983/159 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş ve şartı yerine getirilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı’ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR: Yapılan yargılamaya, toplanan kanıtlara, hükmün dayandığı gerekçe ve takdire göre sanık Kenan vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün bu sanık yönünden ONANMASINA, depo parasının gelir kaydına,
Sanık Hicran vekilinin temyizine gelince:
Toplanıp karar yerinde tartışılan kanıtlara, hükmün dayandığı gerekçe ve takdire göre sübuta ait temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, Ancak:
1 – Sanık Hicran’ın kendisinden olduğunu kabul ettiği çocuğunu terk ettiğinden dolayı tayin olunan cezasının TCK.nun 474. maddesi ile arttırılmaması,
2 – Sanığın 4.2.1983 tarihinde gayrimeşru olarak doğurduğu çocuğunu doğumundan henüz beş gün geçmeden 6.2.1983 günü namus ve şerefini kurtarmak için terk ettiği dosya kapsamından anlaşıldığı halde hükmolunun cezasından TCK.nun 475. maddesi ile indirim yapılmaması,
SONUÇ: Yasaya aykırı ve sanık Hicran vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, ceza miktarı bakımından kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla hükmün CMUK.nun 321. ve 326. maddeleri gereğince tebliğname gibi BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, 6.3.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Eskişehir Avukat Mahmut UYANIK saygıyla sunar.